25 Eylül 2014 Perşembe

Kutuplaşma sınıfta değil gazetelerde...


5. Sınıftan sonra ortaokulda türban serbestliği ile çocuğa cinsellik farkettiriliyor diyenler var.... Bu çocuklar zaten kız çocuk erkek çocuk ayrımının farkında. Dolayısı ile bu iddia çok abartılı. Ortaokul öğrencilerinde türbanın serbest bırakılması, imam hatip ortaokullarına talebi de azaltabilir. Zira bu okullara giden çoğu insan başörtüsü bu okullarda serbest olduğu için, çocuğu için zorunlu olarak seçim yapıyordu.
Başörtüsü serbestliği dayatma değil özgürlük getiriyor. Bütün ortaokul öğrencilerine başörtü zorunluluğu koymak neyse, eğitim için baş açma zorunluluğu da odur. İnsanların küçük yaşta bir kimliğe eğilimli yetiştirilmeleri ailelerin seçimi. Bu seçimde aile yönlendirmesinden, baskısından rahatsız olan çocuk birey olarak büyüdüğünde seçimini yapabilir. O çocuğu birilerinin istediği örtüsüz kadın modeli yapmak çok detaya takılmak. Oysa önemli olan ötekini anlayan ahlaklı, saygılı ve sağlıklı bireylerin yetişmesi...

****
Ayrıca bu şekilde imam hatip okulu ve düz lise ayrımı ile laik ve dindar toplum kesimlerinin ayrı gettolarda yaşamasının önüne de geçilmiş olur. Belki yıllarca birbirinden ayrı okullarda büyüyen ve büyüdüklerinde birbirine öteki olarak bakan insanlar yerine, aynı sınıfları paylaşan ve farklı düşünen kardeşler olarak büyümüş bireylerin barış dolu ortamı belki sağlanır.
Dini, sosyal ve psikolojik olarak ailelere, bu tarz kararların etkisi, araştırmaların sonucu, ideolojik tartışmalardan uzak objektif şekilde aktarılabilir.
Şu ana kadar İslam dinini, başörtüsü ve beş vakit namazdan ibaret algılamanın, islam ahlakının bunlar dışındaki önemli noktalarını es geçmenin getirdiği talihsizlikleri yaşadık. 

****
Bunun dışında ergenlik çağına gelmiş bir genç kıza dini yükümlülükler başlamış sayılır. Yani bu, kişinin özgür iradesi ile dini uygulamayı yapıp yapmayacağına dair kararıdır. Aile burada öğretir ve seçimi birey yapar. Bu seçimi yapana verilen özgürlük diğerlerinin özgürlüğü ile ilgili değildir. Bunun özendirici olacağını düşünerek karşı çıkacak ailelere ise kendi başı açık çocuklarının da aynı özendiricilikte özgürlüğe sahip olduklarını hatırlatmak lazım. Başı açık çocuğa da örtülü çocuğa da özenen olabilir. Bundan korkmamak lazım. Zira manevi olarak önemseyen ve dini vecibe olarak görenlerin bir kumaş ile ilgili bireysel seçiminin kimseye zararı olamaz. Ne örten ne açan bu noktada dışlanmamalı. Aileler, bu birarada yaşama fırsatını, çocuklarının arkadaşlıklarını, kendi şahsiyetleri ve çizgilierini koruyarak sürdürmelerini destekleyerek iyi değerlendirmeli. Çok renkli bir toplum, uzlaşmış bir toplum olma fırsatını iyi değerlendirmeli. 
Kutuplaşma sınıfta diye manşet atıyor Cumhuriyet... Kutuplaşma neden türbana yükleniyor? Açık başa yüklenmiyor mesela... Kimse bugüne dek 'birilerinin başı açık, bu kutuplaşma yaratıyor, herkes açsın' dedi mi?
Hayır... Diyen çıkars cevabını birlikte verelim.

****
Gelişmiş bir toplum olmak için bu gibi konuları aşıp, üretime, ekonomik ve soyal adalete yönelmenin zamanı çoktan geldi de geçiyor.
Bugün hala Türkiye'nin en büyük gazetesi Hürriyet'te ilk sayfada, okulda başörtü eğitimi verileceği, amacın bu olduğuna dair karikatürler görüyoruz. Karikatür elbette eleştirel olacak. Ancak şimdiye kadar bu özgürlüğün olmamasını hiç eleştirmedi bu arkadaşlar. Oysa bu da hükümet eleştirisi olabilirdi. Bu tek tip bir toplum yaratma hevesidir. Başını örten ortaokul öğrencisinin aşağılanması, alay konusu olması ve dışlanmasını beraberinde getirir. Bu iktidara oyuncak edilecek siyasi bir konu olarak değil toplumda uzlaşma ve bireysel tercihlere saygı konusunda olgunluk gösterme fırsatını değerlendirememektir. Karikatüristler örtmek isteyenin, okulda başörtüsü yasak diye çocuğunun, imam veya hatip yapmayı düşünmediği halde oraya yollamak zorunda kalanın da yaşadıklarını ve bu noktadan oluşan siyasi çıkarı anlatabilirdi şimdiye kadar.  Bu sıkıntıyı yaşayan halktan insanlar değilmiş gibi bunu yok sayarak sadece iktidarı hedeflemiş olmuyorlar. Vatandaşı, aileyi, çocuğu dışlamış alaya almış oluyorlar. Bu tercih ailenin tercihidir. Hükümet şimdiye kadar aç diyerek vatandaşa karışan devlet geleneği ile davranacak olsa herkese kapat der. Oysa durum bu değil. Biryğn böyle olursa kendi özgürlüğü gibi karşısındakinin özgürlüğünü destekleyen bireyler istiyorsak şu anda bu konuya takılmamak lazım...  Bu oraya gidiyor gerekçesi ile bu özgürlüğün kısıtlanmasını talep etmek olamaz. Böyle bir durum sözkonusu olsa nasıl eleştirilirdi değil mi?  O bakış açısınile şimdiye kadar ki kısıtlama da eleştirilmeli. 
Zira toplum okudukça, eğitim seviyesi arttıkça biryerlere gelinecek. Belki o eğitimle başörtülü başörtüsüzün derdini anlayacak. Bu fırsatlar kutuplaşma fırsatı görülmemeli. İktidar karşıtlığı, sınıf arkadaşı karşıtlığına dönüşmemeli. 
Okul öncesi ve ilköğretimde ibadethane açılması konusu ise çocuklardan ziyade öğretmenlere tanınmış bir imkan diye düşünüyorum. Bu habere 'kafa kesme özgürlüğü ne zaman gelir inşallah' diye yaklaşarak başlık atan gazetecileri kınıyorum. Pekçok din, din cahilleri nedeni ile, insanların dini bilmemesinden faydalanılarak cinayetlere katliamlara alet edildi bugüne dek. Harf devrimi ile, Arapça ve Kuran dersleri alerjisi ile, inananlara, bazı hocaların kendi yorumlarını din diye ezberletilmesinin önü açıldı. Bu nedenle dinden ve dini bilgiden değil, insanların bilgisizliğinden faydalanıldı. Gelişigüzel tercümeler farklı yorumların parantez içi eklenmesi ile insanların önüne konuldu. Kafa kesilmesi için yola çıkanlar bunlara inandırıldı. Bu boşluklardan ikna edildiler. Bu nedenle dine mesafeli olanların da artık buna fırsat vermemsi gerekir. Bu da dinin ne olduğunu bilmek ile mümkün olucak.

6 Eylül 2014 Cumartesi

IŞİD'e karşı birleşme hikayesi...


Dünyayı yönetenlerin gündemi ISIS...  Yani IŞİD... ABD Başkanı Obama NATO müttefiklerinin IŞİD'e karşı koymaya hazır olduğunu ve IŞİD'e karşı Peşmergenin ve Irak ordusunun güçlendirilmesi gerektiğini söyledi.
Kuzey Irak'ta özellikle Şii Türkmenlere kan kusturan IŞİD, Amerli bölgesinde İran kuvvetleri ve çeşitli askeri birliklerce geri püskürtüldü. Geçtiğimiz hafta başı BM yardımları açlıkla mücadele eden halka ulaştı.
Bu askeri birliklere Amerikan hava kuvvetleri de destek vermişti. Bölgede Amerikan işgalinden rahatsızlık duyanlardan oluşan birlik Obama'nın işgali bitireceği açıklamasına kadar istikrar için müzakere süreci yürütmüştü. Küçük bazı şii gruplar ise işgale karşı bir mücadele sürdürmeye çalışmıştı. Zaten savaş yorgunu Irak'ta IŞİD'e karşı  yürütülen son harekette bu grubun etkin olduğu biliniyor. Bölgedeki mücadeleye ABD hava kuvvetlerinin refakati memnuniyetle karşılanmadı. 
IŞİD'in 15-20 bin civarı militanı olduğu tahmin ediliyor. En çok katılımın Tunus ve Rus kökenli Müslümanlardan olduğu bilgileri yayınlanmakta. 
John Kerry ise son yaptığı açıklamada IŞİD ile mücadelenin üç yıl sürebileceğini açıklıyor. Bu, bölgede istikrar beklentisi anlamında bazı planları yorumlayabileceğimiz bir açıklama.
Irak siyasetinde Maliki ismi önemli. Halkın oyunu o veya bu şekilde almış bir isim. Bu sebeple kendisinin şu anki görevi önemli. 
Üç yıl içinde 15-20 bin elemanı olan bir örgüt biter mi bitmez mi? Bu örgüt için üç yıl süre demek Irak ile büyük güçlerin bölge politikalarında tam uzlaşma sağlanması için pazarlık süreci demek. Bölgede karışıklık olması güç dengelerinde bu güçlerin etkili olması demek. 
Dolayısıyla bu örgütleri meydana çıkaranlar ile şimdi mücadele eder görünenleri birbirinden ayrı düşünmek imkansız. 
Hele birde IŞİD ile mücadelede Batı ve Türkiye'nin Suriye ile birlikte hareket edeceği haberlerini düşünelim. Dün birbirine düşman edilenlerin bugün birlikte hareket ettirilebildiğini görüyorsunuz... Her zamanki gibi mezhepsel farklılıklar ile bölünen müslümanlar bazılarının işine gelince birleştiriliyor... Ve bir zamanlar desteklenmesi istenilen gruplar bugün hedef alınınca içimizden geçip organize olan bu yeni düşmanın bize nası karşılık vereceği de meçhul...

4 Eylül 2014 Perşembe

Kronik yenilgi ve Kılıçdaroğlu


İktidar yürüyüşü uzun bir yolculuk... 
Çarşamba günü TRT'nin hazırlamış olduğu 'Büyük Yürüyüş' belgeselinin ilk bölümünü izledim. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir zaferi ile başlayan dönemden, 2002 seçimlerine kadar yaşadıklarını akataran ilk bölüm bunu birkez daha hatırlatıyor ...

Gelelim CHP'nin yürüyüşüne... Laiklik ilkesi noktasında tabanının tek adres gördüğü bir parti. Sosyal demokrasi konusunda ise bu tabanı ne kadar ikna ettiği bilinmiyor. Uzun yılların ardından şu veya bu sebeple genel başkan değişikliği yaşandı. Değişim, iktidar için atılım yapılamadığı gözlemi ve bu konuda ümitsizliğin artması ile mümkün oldu. Araçları onaylamasak da durum buydu...
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu muhtemelen taban için ümitti... Bi süre sonra bu ümit azaldı. Yerel seçimlerde, Ergenekon davalarında yaşanılan görüş ayrılıklarına rağmen birlikte hareket ettikleri kesimlerin desteği de İstanbul'u almalarına yetmedi...
Sebeplere değinerek uzatmayalım. Ancak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, tabanın dindar bir adaya itirazlarına karşın Ekmeleddin İhsanoğlu oyları geriletmedi. Bu bile başarıydı. 
İhsanoğlu'nun Cemaat-Hükümet ayrılığında tavır alacak uzlaşılmış bir isim olduğuna inanan bazı muhafazakar kesimler, CHP'den dindar bir isim çıkmasını takdir etse dahi memnuniyetini,  bu kaygısından sandığa yansıtmadı. Oyunu ona göre kullandı. 

Ancak Kılıçdaroğlu yetinmedi. Laik-dindar kutuplaşmasını kırmakta ısrarlı adımlar ile Saadet Parti'li Mehmet Bekaroğlu'nu Parti Meclisi'ne davet etti. Bekaroğlu Çarşamba günü CHP'ye üye oldu...
Kılıçdaroğlu, CHP'nin kronik yenilgisinin nedenini anlamış görünüyor. Ancak partisi içierisinde bu yenilginin nedenini bulmuş olmak ve çözmekten çok, malum kutuplaşmanın partisi olmanın daha faydalı olacağına inanan radikaller mevcut.
Bu kanat Kılıçdaroğlu'na açıktan muhalefet edebiliyor. Bunu bir genel başkanın zayıflığı olarak değil artısı olarak görüyorum...
CHP'de genel başkanlık için Muharrem İnce'nin ismi geçiyor. 
Ülkede katı laik çizgiyi savunan ideolojiye saygı duyabilirz. Bu grubun kronik yenilgiden ziyade kendi ilkelerinden taviz vermemeye odaklanmasına da saygı duyulabilir. Ancak bu tutumun ülke içinde dışlayıcı ayrımcı politikalar ile nefret tohumları saçan ve tıpkı eleştirdikleri İslamcılar gibi iddia ettikleri dayatmacı uygulamalara önayak olmayı görev sayan tarzı, hiçkimse için hayırlı değil. Olsa olsa Ak Parti için hayırlı olabilir...

Bu nedenle olsa gerek, iktidara daha yakın duruş sergileyen yayın organları anketlerde İnce'nin önde çıktığı haberlerine yer veriyorlar. Bu haberlerin sadece basit bir gerçeği aktarma amacı ile yer bulduğunu düşünmek biraz saflık olur. Dizayn edilmiş ve gerçeğe dayansa da seçilmiş haberlere yer veren yayın organları bu yükselişi neden ilk sayfalarına taşıyor? 
Bunu biz değil CHP'lilerin düşünmesi gerek.
Kılıçdaroğlu samimyet testini geçmek istiyorsa, iktidarın uzun bir yürüyüş olduğunu kavrayarak, ülkede dindar kesimlerin haklarını vermiş mevcut iktidarı, bu adımları ile dikta ile suçlamak yerine halkın tüm kesimi için anlamı olan zaafları bulup eleştiri geliştirmeyi başarabilir.
 Uzun yolculuğu göze alamayıp koltuk gidecek diye şu anki rüzgarın tesirinde kendine muhalif grup ile 'ben daha laikim' tarzı bir yarışa girerse bu uzun yürüyüşte şimdiye kadar başardığı cesur adımları da heba etmiş olur. 
Bu noktada, CHP'nin gizli ve kapalı pazarlıklara girmeden, kontrol edebileceği ve çeşitli bağlantılar ile önüne getirilmiş dindar isimler yerine tam tersi kişilikte olan gerçek isimleri bulması anahtardır. 
Örneğin Selahaddin Demirtaş'ın kuru inat yapmayarak Erdoğan'ı alkışlamaktan çekinmemesi yarın  eleştirdiğinde de samimi olduğunun göstergesi olacak.
Halka ve tüm kitlelere dokunabilecek sahici isimler Muharrem İnce grubunun kısmen uzak durduğu bazı bağlantılardan endişe duyan CHP'lileri de rahatlatır. Bu kesimler katı laik de olsalar, sadece dindar olan kişilere olası alerjilerini ortaya koyamaz. Ancak illegal yapılanmalardan rahatsız olurlar. Bunun ilerde kontrol edilemeyeceğini öngörebilirler.

Yakın zamanda çözüm sürecinde uzun bekleyişin ardından kritik bir dönemece girilecek. Hükümetle çeşitli şekilde mücadele eden yapılar polis içinde yapılan operasyonların ardından asker içerisindeki bağlantılarını gözden geçiriyor olabilir. Zira yargı konusunda da mücadele sürüyor. Hamleler ardı ardına gelmekte... Bu gibi konularda bilinmeyen bağlantılardan medet umulması, bazı kesimlerin CHP'ye olası sıcaklığını da buz gibi soğutacaktır. Bunun yanısıra zayıf ihtimal de olsa, Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olması ve Başbakanlığa Ahmed Davutoğlu'nun gelmesi bu gerilimin uzlaşmayla son bulmasına da yol açabilir. Uzlaşılamazsa, yukarıda bahsettiğim olası kargaşalarda, uzun dönemlerdir iktidarda olan Ak Parti hükümetlerinden o veya bu şekilde artık rahatsız olmuş bazı muhafazakar demokratlar bu gibi durumlarda Ak Parti'ye sahip çıkacaklardır. 
Velhasıl hem CHP'nin laikleri hem AK Parti'ye mesafeli muhafazakarlar, ayak oyunlarının dönmediği açık bir toplum, adalet, refah ve toplumun herkesimini eşit kucaklayan politikalar isteyen kesimlerdir.