29 Ekim 2014 Çarşamba

Nerede yanlış yapıyoruz?


Sadece doğru soruları sorup cevaplar arayacağımız yolculuğumuz başlıyor. Benim işim fotoğraf çekmek...
****
Dünyanın bir numaralı gündemi Kobani ve ağır silahlı 150 Irak'lı peşmergenin 60 araçla Türkiye-Suriye sınırından geçmesi. Daha önce Türkiye'nin, Suriye'den gelen yaralı IŞİD militanlarına tedavi için geçiş izni verdiği ancak Kobani'ye yardıma gitmek isteyen Kürtleri göndermediği eleştirileri geliyordu. Şu anda Kobani'de savaşan Kürtler ambulanslarla Türkiye'ye geliyor... 

****
Son şehit olaylarında daha aydınlanmamış noktalar var. Konuşmak için erken. Ancak buna meydan veren hata ne dönüp sormalı.
Neden Türkiye Kobani olayları üzerinden karıştı? 
Elbette ki Esad'ın yüklendiği, sünni veya değil, Suriyeli muhalifler nasıl önemliyse, IŞİD'in katlettiği Kürtler de önemliydi. Onlar da, kimileri farklı düşünse de, başkalarınca, buranın parçası, akraba, kardeş görülüyordu... 
Arap sünni müslüman ezilince kimilerinin duyduğu acıyı, buradaki Kürtler Kobani için duydu...
Dışarı çıktı... 
Sonuç üzücü olaylar... Bedel ödedik... Ardından şehit verdik... 
Demek ki bir yerde yanlış yapılmıştı...
Orada Kürt varlığını istemedik... Birileri de bu varlığı istiyordu.
İsteyen kim?
Buradaki Kürtler mi? Yoksa oradaki Kürtler mi? Başka güçler mi?
İstemeyen kim?
Buradaki Türkler mi, devlet mi?
Devlet istemiyorsa buradakiler ile oradakiler arasındaki bağlantıyı görüyor demek ki...
E orda katliam olunca burda sokağa çıktılar... Nasıl görmezden gelsin?
Esad savaş açınca tek tük de olsa burdan giden Türkler de olmuştu değil mi... 
Ve son tahlilde sınırda bir Kürdistan özerk bölgesi ve uzun vadede birleşik bir Kürdistan istenmedi.
Peki gerçekleşmesi o kadar kolay mı? Değil...
Bölgedeki Kürt gruplar, Barzani, Talabani partileri yanısıra, özgürlükçüler olarak da ayrılmış durumda. 
Yani soru Kuzey Suriye'nin kimin Batı Kürdistanı olacağı...
Değişik sesler çıkmasının nedeni bu. 
PKK/PYD ve silahlı gücü YPG... PYD siyasi bir parti ve askeri kolu YPG, en fazla güce sahip Kürt grup. Suriye yönetimi ile ve PKK ile temasları var. Bölgede gücü olsada sivil Kürtlerin desteğini kestirmek zor... Şu an PYD ile ÖSO, Kobane geçişleri için anlaştı...
Barzaniciler ve Talabaniciler ise PKK/PYD ile mesafeli.
Özgürlükçüler, Öcalan'ı lider olarak görmekle PKK'ya sıcak değil. Esad'a karşılar.
Salı Kuzey Suriye'ye gidenler ise Irak'lı Kürtler...
Irak'lı Kürtleri, Suriye geçişi öncesi Türkiyeli Kürtler karşıladı... Ankara'nın izni ile Suriye'li Kürtler'e yardıma geçecekler...
Yani biz nasıl bölünmüşsek Kürtler de bölünmüş. Bu nedenle kolay değil kısa vadede. Ve engellemesi kolay mı diye sorarsak bunu zaman gösterecek...
****
Bütün uluslararası haber kanallarının ilk haberi 'Kobane' ve arkasındaki gerçek olan Kürt devleti, elbette petrol nedeniyle önemli. 
Iraklı Kürt peşmergenin otonomi isteyen Kuzey Suriye'de, yani bir aydır IŞİD ile çatışmaların sürdüğü Kobani'deki geleceği bu yüzden gündemde. YPG'nin çatışmaları da çoklukla petrol bölgelerinde oldu. Esad'a bu yaptırılabilir miydi?
Özellikle Irak'ta IŞİD ile saha mücadelesine destek veren İran'dan önemli bir isim, Alaaddin Burucerdi, bölge ülkelerinin hala IŞİD'e destek verdiğini ve bunun değişmesi gerektiğini söylüyor. Yani Esad'a karşı oluşturulduğunu vurguluyor. 
Belki bilmediklerimiz, sandığımızdan daha fazla. 
Burucerdi IŞİD'i 'kurgulanmış politik oyun' olarak niteledi ve buna girmek istemediklerini, iyi terörizm kötü terörizm olmadığını, terörist karşısında başka teröriste yardım edilmeyeceğini söyledi. Yani ayaklanan herkes terörist...  
İşte Türkiye bu oyunların sahnelendiği tiyatroda konumlandığı için kafamız karışık. 
****
Peki bizde durum ne?
Önemimizin gayet farkındayız. O kesin... 
Peki aksiyonumuz hangi hedefe yönelik ve ne istiyoruz? 
Uyum politikaları uygulamak durumundayız.
****
2009'da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğini almıştık. Son dönemde daimi beş üyeyi işaretle 'dünya beşten büyük' mesajı vererek idealist konuşmalar ile bu kurumu eleştirdik...
Doğruydu eleştirimiz... 
Gerçek miydi? Hayır... 
Böyle olmamalı demekten, temenniden ibaretti. Bugünki düzen için gerçek, dünyanın beşten daha büyük olmadığıydı... Güçtü gerçek...
Ve son seçimde koltuğu kaptırdık. İki kere üst üste seçilmek zordu zaten.
****
Ülkemizde içeride bir yandan bugün 'savaş' dediğimiz şey filizlenirken, tartışılan dış politika uygulamalarımız oldu.
İlk, Müslüman Kardeşler ısrarımız ile dışlandık. Suudi Arabistan Müslüman Kardeşler'i terör örgütü ilan etti ve Türkiye'ye duruşunu değiştirdi. Mısır'ın seçilmiş ilk cumhurbaşkanını destekleyen Türkiye'nin idealistliği ne yazık ki sonuç vermedi... Ancak Mursi'yi, meydanları yani yine halkı adres göstererek indirmişlerdi... Zaten ülkeyi yönetebileceği para kaynakları da kendisine verilmemişti... Toplumsal koşullar, işsizlik sokağa çıkmayı teşvik etmişti... Güç buydu işte.
Yine şii-sünni ayrımına duruş şekli de, coğrafyamızdaki bazı ülkeler ile ilişkilerimizi riske soktu. Örneğin biz Irak merkezi yönetimi ile uzlaşamazken, İran, Irak ile koordine şekilde  IŞİD mücadelesine sahada destek verdi. Irak'ın bağımsız bi ülke olduğunu, komşu olduğunu ve onlardan habersiz tek adım atmayacaklarını her fırsatta yineleyerek...
Yüzde 20 oranında uranyum zenginleştirme hala gündemde olsa da yaptırımların kaldırılmasını şart koşmayı sürdürdü. Muhataplarına ise bu terörü siz yarattınız demekten çekinmedi. 
Suudi Arabistan ile İran ilişkileri dahi gelişme göstermeye başladı...
Kıbrıs, Yunanistan ve Ermenistan da, çözümlenmemiş konularla ilişki yürüttüğümüz ülkelerdi. 
Durum buyken BM'den çıkan sonuca şaşırmadık...
****
Hepsi bu mu?
Kulislerde yer alan haberlere göre bu tablo dışında bir faktör daha vardı...
Hizmet çevrelerinin çalışması... 
2009 BMGK oylamasında, hizmet organizasyonunun, irili ufaklı çeşitli ülkelerde etki noktalarını kullandığı ve oy desteği için çalıştığı konuşuluyordu. 
O kadar güçleri olabilir miydi?
Bazı yabancı gazeteciler yazılarında 'son oylamada özellikle Afrika'da okulları ve vakıfları ile etkisi olduğu konuşulan organizasyon, Afrika oylarını etkilemiş olabilir mi' diye soruyor.
Fazla güç atfetmek için mi bilmem. 
****
Bizim ülkede onsekiz aydır savaş var. Bürokratik şekilde, soruşturmalar ile yürüyen bir savaş... 
Yönetme savaşı...
Biz neden bu ayrışmayı yaşıyoruz?
Kimler nerelerde hata yaptıklarını kendilerine sormadıkları için... 
Tekamülden uzak oluş, gücü hazmedemeyiş... Bunlar her kesim için geçerli... 
****
Özellikle Avrupa; deflasyon, yavaş büyüme ve borçlanma ile mücadele ediyor...
Euro bölgesi birarada kalmaya çalışıyor. Şirketlerin borçları kazançlar toplamını kat kat geçmiş durumda. Böyle bir dönemde dünyanın milli geliri fena olmayan sıralarında kalabildik. Ürdün, İtalya gibi ülkeler mültecilerden yakınırken, dünya sığınmacılara giden harcamaları konuşurken, 1,6 milyon Suriyeli sığınmacıya kapı açtık. Her ne kadar sokaklarda muhtaçlar mevcut olsa da... 
Yani hala bu ülkede bir ışık var.
Bu ülke, eşsiz konumu ile önemini koruyor. Ekonomisi ayakta. Tüm kesimlerin güçlerini birleştirmesi için, herkesin sesine kulak vermek için hala fırsat var. 
Yani hala kaybedeceğimiz çok şeyimiz var. 
Ben bunu istiyorum.
Birbirimizi aldatmayalım. 
Birbirimizden razı olalım, zorlamayalım, razı edelim.
2018'de gerçekleşecek olan yeni BM üyeliği seçimine kadar Kürtlerimiz ile, laiklerimiz ile, cemaatlerimiz ile, komşularımız ile, dini özgürlükler ile nasıl barışırız ona bakalım. 
Biz değişirsek herşey değişir. Yeter ki nerede yanlış yaptık sorusunu sorabilelim. 
Zira her kesimin doğru yaptıkları ve yanlış yaptıkları vardır...

27 Ekim 2014 Pazartesi

Örtünme törenleri ve teravih tekneleri...


Cumhuriyet'ten Nilgün Cerrahoğlu, İran'da buluğa eren kız çocuklarının 'örtünme bayramına' dair bir yazı yazdı Pazar günü. Okullarda örtünen kızlar için yapılan törenler ile 'model kadın' örneğinin çocukluk çağında benimsetilmesi amacı güdüldüğünü vurguladı. İran Devrimi'nin ilk zamanlarında olmayan bu uygulamanın sonradan icat edildiğini söyledi. Bu bayram günü tören ile, tatlı tepsileri ile, ailelerin okula gelip kızlarının fotoğraf ve videolarını çektiği mutlu tablo tasviri yaptı... 
Peki biz Türkiye'de ne gördük?
Türkiye'de ise okul önlerinde, üstelik buluğa ermiş küçük kızlar da değil, üniversite kapısındaki genç kadın ve kızlar, ikna odalarında 'ya eğitim ya örtü' denilerek zorba uygulamalar yaşadı. İşte bazı ülkeler örtünmeyi gülerek oynayarak kutlarken aile katılımı ile törenleştirebilirken, kimi ülkeler tek tipçi zihniyet ile ağlatarak ve eğitim hakkından yoksun bırakma tehdidi ile zorbalıklara imza atıyor...
Konunun tek tipleştirme yönü benziyor. Ancak bir temel fark var ki birinde rıza diğerinde zorlama var. Herkes kendisinin güle oynaya seçeceği bir konu olarak görmüyor bu tek tipleştirmeyi. Birine göre kötü ile diğerine göre kötü olan farklı. İrandaki bu uygulamayı yererken hangisinin zorla hangisinin rıza ile olduğunu da hatırlamak lazım... İran'da farklı din mensuplarına, dinde yeri olmayan bir baskı da var elbette.  Bu baskının İslam dininde de yeri yok. Ancak bahse konu mevzu, ailelerin kızları için kutlama yapması olduğuna göre burada rıza var gibi görünüyor.
****
Bugüne kadar cemaat çevrelerini başörtü eylemlerine destek vermemekle, düzene yaranmakla suçlayan hükümete yakın çevrelere bir hatırlatma lazım. Ak Parti yönetimi ilk hükümetlerinde aynı o cemaatçiler gibi başörtü konusuna dokunmama stratejisi izledi. Hatta 'bunun zamanı geldi' diyen bazı yüksek ses sahiplerine de cevaplar verildi...
Demek ki bunun makul bir nedeni oluyormuş. Bir yerde tam varlık gösterebilene kadar korkutmamak vs gibi gerekçeler olabilir.
Bugün gelinen yerde cemaat yapılanması denilen kadroların, hukuk içinde idda edilen örgütlenmesini her şekilde tartışmak medyanın ve millet iradesinin hakkıdır. Ona her yorumu yapabiliriz. Ancak buralardan vurmayı doğru bulmuyorum.
Cerrahoğlu'na dönersek, bugün o kalem sahibinin de en doğal hakkıdır İran'daki törene negatif yorum veya tek tipleştirme gerekçeli eleştiriler yapmak. Ancak bunu kınarken bunun tam zıddı deneyimlediğimiz farklı baskı uygulamaları hiç olmamış gibi davranmak, bu toplumun ve halkın büyük bir kesiminin mağduriyetini yok saymak, sadece kutuplaşmayı arttırıyor. Ve bir zihniyetin darbeye uzanma cesareti nedeni ile bugünki ayrışmaları yaşadığımızı da inkar etmezsek bir yerde buluşabiliriz. Yani demokrasi esası gözetmeden iki otoriter ideolojiden birinin model dayatması... O nedenle insanlar siyasal islamcı bilinen partilerde çözüm aradı.
Öte yandan yıllarca kendini müesses nizama kabul ettirmek için sessiz görünüp ardından harekete geçen cemaat kadrolarının darbe davalarındaki hesap sorma rolü de inkar edilemez. Bu rol üstlenilirken Hrant Dink cinayeti ihmalleri ve darbe davalarındaki adaletsizlikler ise bu kadroların sınıfta kaldığı yerler olmuştur. 
****
Hükümet bugün, dünün baskıcı rejimini unutarak İran'da örtünen kızları eleştiren düşünceye bakınca, tabloyu daha iyi görebilir. 
Cemaat'in seçimlerde veya çeşitli platformda CHP ile işbirliği eğer gerçekten bugüne kadar ki ayrışmaların geçmesine imkan tanıyacaksa buna sevinmek lazım. Ancak Ergenekon davalarında yaşanan adaletsizlikler nedeni ile cemaate haksızlığa uğradıkları için makul bir kin duyanlar, 'önce hükümetle işbirliği yapıp cemaatten kurtulalım sonra da millettin iradesinden, eski karanlık uygulamalar ile, devlet organlarını devreye sokarak kapatmalar ile vs şekilde kurtuluruz' diyor olabilirler. Ya da aynı şekilde cemaat kadroları ile işbirlği yapıp önce hükümetten sonra bu kadrolardan kurtulalım diyenler de olabilir. Bunlar siyasi konular görünmekle birlikte aslında toplumsal özgürlüklerde son derece önemli. Hazmetmiş insanlar, kadrolar aslolandır.
Bu sebeple kimsenin kimseye güvenmediği Türkiye ortamında kargaşa, terör daha kolay kaşınır hale gelmiştir. Fena halde bölünmüşlük aslında her kesime zarar verecek.
Bu ülkede insanlar kızı örtündü diye bir kutlama yapınca bu kimi neden rahatsız eder? İnsanlar başını açadabilir, örtedebilir. Bundan laik düşüncenin korkmamayı öğrenmesi lazım. Yarın açılan yetişkin bir kadına da arkadaşları yemek verebilir. Bu tamamen bireysel bir konu. İşte hala buraları kaşıyan, hala kimin hangi inancın hangi uygulamasını nasıl kutlayacağından, Ramazan'da boğazdan geçen teravih teknesinden rahatsız olanlar var. Bu nedenle bu ayrışma, bu savaş çok kötü oldu diyelim de anlamak isteyen ne dediğimizi anlasın.
****
Biz başörtünün de açıklığın da, dekoltenin de konuşulmasından bıktık. Birileri bunları konuştukça diğerleri dekolteyi kapatmaya, bir diğer kesim de, irade ile bir dini vecibeyi yapanalara gerici, acınan insan statüsü biçmeye çalışıyor.  Elbette kadını zorla kapatıp onu her türlü sömüren, haklarını gasp etmeyi ilke edinen zihniyeti desteklemiyelim. Bu kadının kendini tanımlamasıdır. Bu kimine göre kapanıp topluma mesafeli durma anlamı taşırken kimi için ise toplumda daha rahat hareket etme işlevi taşıyor olabilir. Bırakın herkes rahat ettiği gibi yapsın. Laikilik ve eşitlik çelişmez merak etmeyin. Nice başörtüsüz erkek bu ülkede laikliğe karşı uygulama getirdi. Onları eleyemezken örtülü kadını seçip elemek en hafif tabir ile acizlik değil mi, bırakın örtülü kadın da bağımsız düşünebilsin. Kimseye gebe olmasın. Kadının örtüsünden başka kontrol edilecek çok şey var bu ülkeyi ele geçirme iddialarının uçuştuğu ortamda...

9 Ekim 2014 Perşembe

Kobani'yi küçümsemek ve zorlanan sınırlar...



Birarada yaşamak açısından,farklı coğrafyalara dağılarak heryerde azınlık olarak kalmış Kürt gerçeğini iyice damarlarımızda hissettiğimiz günlerden geçiyoruz. Vatandaşımızın ve medyamızın diline Kobani çatışmaları nasıl yansıyor peki?
Gene azdılar...  
Sokağa dökmek...
Bu ifadeler ile yansıyor...
Peki neden...
Azma tabirini, vatandaş haklarını aramak için sokağa çıkanlar için kullanmıyor. Etrafa zarar verenler, araç yakanlar için kullanıyor...
Peki neden 'gene' diyorlar?
Vakti zamanında terör eylemleri, ölüm olayları ve sokakalarda şiddet olayları gerçekleştirdikleri için...
Peki durulan bir kesimi yeniden azdıran nedir?
Onlara azdı diyenlerin cevapları farklılaşıyor burada...
'Çok taviz verdik o yüzden azdılar' diyenler var...
 Ancak bu tavizler sonucu ölümler durmadı mı? Demek ki taviz olarak isimlendirdikleri uzlaşmalar işe yaradı...
Peki neydi bu tavizler?
Anadil kullanımı mı? 
Siyasi parti kurma hakkı mı?
Bunları 'veren' olmak bana büyüklenme kokan bir hali aktarıyor. Eşit vatandaşlık ve fırsta eşitliği temeli ile bakılırsa bunların normal olduğunu kabul etmek kolaylaşır...
Sırf onlar istiyor diye verilmesi gereken temel hakları vermekten korkmak, hem de şehit verme pahasına rahatsız olmak, en başta akılcı değil. Elbette duygusal olarak yıllarca yaşanan şehit psikolojisi bu tepkilere ve bu bakış açısının yerleşmesine neden oluyor.
Terör doğuran ortamda devlet geleneklerinin etkisinin unutulması, anlatılmaması bir diğer neden.
Bugünkü ortamda Kobani neresi ve orada ne oluyor bilmeyen vatandaşlar, büyüklenme kokan 'veren' olma havası ile hemen 'yine azdılar' diyebiliyor. 
Peki ölümler durmuşken neden böyle oldu? Kobani neresi? Orada kimler yaşıyor ve kimler katlediliyor? Dünyada güç sahipleri buradaki gelişmelerden ne umuyor? Petrol ve Kürtler işin neresinde? Irak'da IŞİD'e karşı operasyonlar daha hızlı ancak Suriye'de öyle değil. Neden?
Kobani Suriye sınırımızda Kürtlerin yaşadığı bir bölge. IŞİD burada etkinlik sağlamış durumdaydı. Kürtlerin YPG'si ile çatışıyorlar. IŞİD'e karşı Irak'ta da Batı öncülüğünde operasyonlar yürütülüyor. Bir dönem İran en etkili desteği sağladı IŞİD'e karşı mücadelede.
Kobani'de adeta sivil kalmadığı bildiriliyor. İşte Kürtler burası için sokakta. IŞİD'in bu noktaya tırmanmasında, yakın geçmişe kadar verdiği iddia edilen veya bilinen desteği nedeni ile Türkiye'yi sorumlu tutuyorlar. Artık son noktada oldukları için sokaktalar.  Ancak diğer taraftan Salih Müslim'in önceki günki Türkiye'ye müdahil olmaması yönünde uyarısı dikkat çekiyor. Türkiye'nin müdahalesi ile gelen bir zafer de yine birilerinin kendilerine 'veren' olarak büyüklenmesi endişesine sahipler belki. Belki de bu müdahalenin IŞİD lehine kullanılacağını düşünüyorlar. Pazarlıklardan rahatsızlar.
Türkiye'de IŞİD'e PKK'ya göre daha fazla sempati duyanlar 'PKK'da IŞİD gibi' demeye başladı... Birinde bir etnik kesimin yıllarca Irak'ta Türkiye'de yanlış politikalarca bastırılması sonucu Kürt azınlıklardan oluşmuş bir örgüt var. Örgütlü... Sesini isterse Fransa'da isterse Almanya'da duyuracak kadar örgütlü. Sokağa çıkması sesini duyurmak istemesinden kaynaklanıyor. Bombalı bir eylem ile yapmıyor bunu... Diğer tarafı yeni duyduk...
Türkiye'de şimdiye kadarki kazanımlarını, bir türlü anayasal zemine kavuşturulmamış haklarını alma ümidi var örgüte yakın Kürtlerin... Kandırıldıklarını düşünüyorlar... Ve dünya IŞİD'in karşısında... Türkiye'nin IŞİD ile burada mücadele eden yerel Kürtlere de aynı şekilde terörist demesi itiraz görüyor dış basında. Bunu vatandaş iyi bilmeli.

Sünni-Alevi ayrımı ise coğrafyada etkin bir politika belirleyici. Her zaman söylediğimiz gibi bundan başkaları faydalanıyor. Saddam sünniydi ancak yıllarca Irak'ta Kürtler de ezildi. Şimdiye kadar farklı coğrafyalarda örgütlenen Kürtler bulundukları ülkelerde bir azınlık olmaktansa birleşik bir Kürdistan hayal ediyorlar... Haklarını onlara veren biri olmasın, büyüklenme ile yüzyüze gelmesinler diye. 
Bu yüzden Perşembe günü Irak Kürdistanı Erbil'de de Kobani için sokakta insanlar. 
Yine o nedenle Suriye'nin Kobanisi için dışarda buradaki Kürtler. Hem IŞİD desteğine kızıyorlar hem şimdiye kadar netleşmesini bekledikleri hakları için belki... 
BDP'li önemli isimlerin, bu sokakta oluşun iç savaş isteyen kesimlerce kullanılmasını eleştiren sözlerini hatırlatalım. Bu nedenle sokağa çıkanların şiddetten uzak durması çok önemli. Selahaddin Demirtaş'ın 'sokağa çıkın' çağrısı adeta şiddete çağrı olarak yorumlanıyor. Oysa sokak demokrasi kültürünün önemli bir parçası. 
Ve sokağa çıkanlara 'Kobani'yi istismar etme' diyebilmek için Suriye'yi istismar etmemiş olmak gerekmez miydi?
Yazılarımızda IŞİD gibi örgütlere bir şekilde yol verdikten sonra onlara karşı bir koalisyon içinde yer almanın tehlikelerini aktarmıştık. Ancak IŞİD diplomatları kaçırarak zaten müsamahayı istismar etmiş oldu. Yine de bu tip örgütlerin Türkiye'yi karıştırma ihtimali nedeniyle temkinli olunması uyarısı yapmıştık. Ancak burada oyalanmış insalar var. Korkudan ziyade doğru temelli ilişki ile mutabakat sağlamak için PKK gerçeğine karşı sert çıkmadan süreci sürdürmek önemli.
 Suriye olayında IŞİD, El Nusra tutumundaki mezhepsel bakış açılarını da Kürt önyargısını da kırmak zorundayız. Şu anda fırsattan istifade etmek isteyenler açılımın önemli adımlarını kaosun sorumlusu olarak göstermek istese de bu tuzağa düşmek hata olur. Yakın geçmişte 'Kürtlerin lideri' denilmeseydi, ölümler durmazdı. Bugün buna suç isnad edenler bu ortamın devamını isteyenlerdir. Her ne pahasına olursa olsun muhalafet yapmak ve gücü paylaşmak isteyenlerdir. Öcalan'ın liderliği bugün bu olaylarda dahi bilinen bir gerçek mi değil mi kısa bir zamanda göreceğiz. Bugün herşeye rağmen sürece devam diyen yine Öcalan olmadı mı? Artık devlet elinde tutulup yazılı mesajı gözlenen Öcalan'ın liderliğini tartışmak yerine adım atmak gerekiyor. Bunu yadsıyanlar en hafifinden gerçeğe gözünü kapatanlar veya çözüm istemeyenlerdir. Kobani'ye silah sevkiyatı imkansızken sokak şiddeti ile destek arayanlar, bu kesimlerin ekmeğine yağ sürüyor.
Hadi vatandaş Kürt'ten dost olmaz diye inanmış yıllarca... Açılıma en büyük desteği verdiğini iddia eden gazeteler 'uydurma sebepler ile azıyorlar' demek yerine okuyucusuna olanları anlatsa daha mantıklı olmaz mı? PKK'nın geçmişi dersek geçmişte yaşanan şehit olaylarını biz de örgüt gibi meşru görmüş oluruz... Ne biz o PKK'yı istiyoruz ne de örgüt üyeleri yeniden dağa çıkmayı istiyor. Bu bahanelerle bu şiddeti körüklemek isteyenlar başkaları. Bu tuzağa düşmemek ve buna alet olmamak için sağduyulu yaklaşmak gerekiyor.
Provokatörlere fırsat vermemek için suçlayıcı ve Kobani'de yaşananları azımsayan, bahane diyen dil kullanımından uzak durmak önemli. Çarşamba günü medya olayları farklı yansıttı. Perşembe tektük gazeteler hariç medyada durum biraz daha gerçekçiydi. Birgün'ün Perşembe manşetinin üst başlığı ise 'inatla birarada yaşama vurgusu' yapıyordu.
Tezkereye hayır diyenler ibrelerini Kobani'ye desteğe çevirdi. Siyaset böyle bir satranç. Halk balık hafıza olmaya görsün. 
Suriye'de Kürtler laik muahlefet ile işbirliği yapıyor. Kürt, Sünni, Alevi, Şii, Arap diye ayırmak kaybetmeye sebep oluyor. Din önemli bir birleştirici gibi görünsede kendisine din adına iş yapma misyonu verenlerin metodları dini çerçeve ile bağdaşmıyor. Enstrümanlar ve planlar bu gerçeğe göre ayarlanmazsa bu zor coğrafyada Türkiye'nin işi daha da zorlaşacak. Bölgenin düşmanları belli ve bunu yenecek tek şey ayrışma değil birleşme. O yüzden dağdaki eşkiya şehire indi diye üzülenlerin düşünmesi gereken, 'eşkiyanın' dağda kaldığı şehit verilen günlere dönüp dönmemek konusunu kavramak. Saldırıların artması da söz konusu olabilir. Bu dahi sağduyu kaybına yol açmamalı. Terör örgütleri tek merkezden kontrol edilmesi güç yapılar. Topyekun savaş ilanı işi daha da zora sokar. Araya karagaşa oluşturma hevesindeki bazı casuslar sızmış olabilir. Birlikte kalmak bunun nedenle bölge ve ülkemiz için son derece önemli.