TERÖRİST DEĞİL GAZETECİ...
Sudan'lı gazeteci Sami Al Hajj, 15 Aralık 2001'de Al Jazeera için Afganistan operasyonunu izlemek üzere Pakistanda yasal vize ile bulunurken; Pakistan güçlerince tutuklanıyor ve sorgulanmak üzere ABD lilere veriliyor.
Al Kaide bağlantısı iddiası ile Afganistan'a giriş yapmaya çalışmak ile suçlanıyor. Düşman askeri olmak ile suçlanıyor.
Çeşitli teoriler var.
Birincisi, Al Jazeera'nın, o dönem El Kaide videolarına sık yer vermesi nedeni ile Al Kaide bağlantılı olduğu iddialarını itiraf ettirecek bir kurban arayışı...
Ancak bu kadar basit bir komplo olmayadabilir. ABD haklı da olabilir...
Çünkü bu arada 2001 Kasım ayında Al Jazeera'nin Kabil bürosunun vurulduğunu hatırlatalım. Büroda Ladin ile son röportaj yaptığı için aranan kişi Kabil büro şefi. Ve adı Sami. Pakistana gitmesi halinde tutuklanması talebi var ABD makamlarının.
Kameraman olarak Afagnistan'a girecek Sami Al Hajj ismi, yine aynı organizasyondan olan ve Ladin röportajını yapmış olan bir başka isimle karıştırılıyor... Bir pasaport taklidi iddiası da sözkonusu. Çünkü Sami Al Hajj, 1999'da Sudan'da pasaportunu çaldırıyor ve o tarih sonrası kimilik hırsızlarının bunu kullanmış olabileceğini de belirtiyor. Sonra pasaportunu yeniliyor ve legal vize ile işi gereği Pakistan'dan Afganistan'a geçmek üzereyken talihsiz arama emri ile tutuklanıyor.
Sonrası aylarca sorgulama. El Hajj daha önce Çeçenistan olaylarını izlemek üzere de görevlendirilmiş ama bu görevi iptal edilmiş ve Kosova'yı izlemiş onun yerine. Sorgularda; görev gereği bulunduğu heryer, karşısına suçlama olarak çıkıyor hep.
Kendisi birkaç ay süren ilk sorgulama süreçlerinde; aranan kişi olmadığını ispatlıyor. Kendisine inanıyorlar. Ancak bu sırada gördüğü kötü muameleler var.
Tam gerçeği anladıklarında, kendisine soruyorlar, şimdi seni bırakırsak ne yapacaksın? Eziyet altında olmanın ızdırabı ve isyanı ile hepsini herkese anlatacağım diye meydan okumayı seçiyor. Masum bir insana neler yaptığınızı anlatacağım...
Neden böyle söylediniz diye soruyorum, tam kurtulacakken? O çökmüş psikoloji ile bunun bana tam özgürlüğün eşiğine gelmişken herşeyi kaybettireceğini bile düşünmekten acizdim diyor. Sadece o anda düşünmeden cevap veriyorsunuz diyor. Bugün olsa öyle dermiyidniz diyorum, hayır tabiiki diyor, gülüyor. Hiçbişey anlatamayacağım bırakın derdim diyor.
İşte bu çöküntü ile gösterdiği refleksten sonra, masumiyeti bilindiği halde, büyük olasılıkla skandala yol açmak istemeyen yetkililer, suçsuzluğunu göz ardı edip onu Guantanamo'ya yollma metodunu seçiyorlar. Çünkü ABD'de askeri yargı, savaş dönemlerinde, bazı insan hakları ihlallerinde bulunan askerleri yargılıyor ve cezalandırıyor.
Guantanamo'yu, infaz memurları ve ABD'li subaylar için de kötü bir yer olarak tarif ediyor. Subayların, 'mahkumlar hücrede, biz de daha büyük bir hapishanedeyiz' dediğini ifade ediyor. Oradaki sorgulamalardan kafayı üşüten askerler olduğunu da ekliyor. 'Hepsi kötü değildi, iyiler de vardı' diyor. Guantanamo gerçeğine dair bir kitap yazdığı için, dini işlerden sorumlu bir subayın vatana ihanetle suçlandığını hatırlatıyor.
Burada uğradığı çeşitli kötü muameleleri anlatıyor. Açlık grevindelerken, aynı hortumun bir mahkumdan diğer mahkuma hunharca sokulması yolu ile zorl abeslendiklerini, kusturulduklarını anlatıyor. Kendilerine su verilmediğini, soyulduklarını, pornografik filmler izlenmeye zorlandıkarını, cinsel tacizlere maruz kaldıklarını anlatıyor.
Al Hajj 438 gün süren açlık grevi yaptı. 55 kilo kaybetti. Sadece su içerek... Aralarda zorla beslenme hikayeleri var burun hortumu ile. İlk getirildiğinde tek öğün yemek ve bir dilim ekmek verirlerken; greve başladıklarında çeşit çeşit yemek getirmeye başlamışlar.
Dünyada Kızılhaç çok etkili diye düşündüm bir kez daha...
Kurtulacağımdan hiç şüpheye düşmedim diyor, umudum hiç kesilmedi, bunda en büyük etken, ne ABD'ye karşı ne içinde sorguya alındığım ülke Pakistan'a karşı, gazetecilik dışında yasa dışı hiçbir faaliyetimin olmadığını bilememin verdiği kendime güvendi diyor. Allahtan başka sığınacağım güç yoktu, tüm gücümü ondan aldım diyor.
Bir de, ekliyor, bir gazeteci olarak kimsenin bulamadığı bir fırsata shaip olduğumu düşündüm zaman zaman diyor.Burada olanlara tanıklık etmek çok büyük birşey diye motive oldum diyor. Oraya getirilen gazetecileirn mahkumlar ile konuşmasına izin verilmezdi diyor.
Tam 6 sene...
Al jazeera bu arada Sami için insan hakları örgütlerini harekete geçirmeye çalışıyor. Hajj'ın haberine ekranda sıkça duyuruyor. Sudan bakanlıkları ABD'den talepte bulunyor. Bazı insan hakları örgütleri temsilcileri ile görüşmesi mümkün oluyor.
Aradan geçen yıllardan sonra 1 Mayıs 2008'de serbest kalıyor ve bir ABD askeri uçağı ile Sudan'a iade ediliyor. Uzunca süre tedavi görüyor.
Daha ilginci;
Al hajj'ın masumiyeti aslında Guantanamodaki sorgucuları tarafından da anlaşılıyor. Ama bu noktadan sonra kendisine işbirlikçi olmasını, Al Jazeera'ya dönüp, organizsyanonun ulaştığı bağlantıları ve tüm bilgileri paylaşarak muhbirlik yapması için çeşitli ödüller öneriyorlar. Para teklif ediyorlar. Sami Al Hajj kabul etmiyor. Yapamayacağını söylüyor hep...
Ve ilahi adalet ile serbest kaldıktan sonra; satmadığı kurumu onu Al Jazeera medya ağında bulunan Kamu Özgürklükleri ve İnsan Hakları Biriminin başına geçiriyor. Şimdi Al Jazeera'deki bu birimde; hem gazetecilerin uğrayabileceği insanlık dışı riskler konusunda bilgilendirmeler yapıyor ve çeşitli haber oprasyonlarında risk altında olabilecek çalışanlarının teknik boyutta desteklenmesi için çalışan bu birimi yönetiyor.
Kendisine tüm bunları yaşadıktan sonra Ladin'in ABD tarafından yaratıldığı teorisine nasıl baktığını soruyorum. Çünkü başına tüm gelenler, Amerika'nın Ladin röportajını yapan gazeteciyi araması ve buradan Ladin'e ulaşma hedefinden kaynaklanıyor. 'ABD meydana gelen her olayı kendi lehine kullanabilecek stratejilere sahip olabilir' diye geçiştiriyor. 'Karzai Bush un sahip olduğu silah şirketlerinden birinin ortağıydı mesela' diye ekliyor.
Şu an Guantanamo da sorguları bitmiş pekçok mahkum var. Bunlardan bazılarının iadesini ülkeleri kabul etmiyor. Obama kapatacğını söylemişti ama bazı lobiler bunu istemiyor diyor bir başka gazeteci arkadaşımızın sorusu üzerine Al Hajj.
Çocuklarına kavuşmuş, hala psikiyatrik ilaç tedavisi görüyor, ama son derece sağlıklı görünüyor, konuşuyor ve dimdik ayakta.
Onu görmek benim Al Jazeera'ya daha da farklı bir bakış açısı ile bakmamı sağladı. Başımıza gelebilecek her türlü olumsuzluk ile mücadele için; güçlü olmayı öğretti diyebilirim.