21 Şubat 2014 Cuma

MİT düzenlemesi ve gündem...





MİT düzenlemesi...
MİT yasasında, kuruma istediği yerde dinleme merkezi kurma, bu verileri uzun vadede saklayabilme kısmı eleştirilen ilk konu. Bugüne kadar Başbakan'dan Cumhurbaşkanı'na herkesin dinlendiği bir ülkede, dinlemeler artacak diye hayıflanmak bir hayli politik duruyor. 'Artacak' diye eleştirirseniz, şu anda ki durumun farklı olması gerekmez mi? Bunun hükümeti eleştirmemek için  dile getirildiğini söyleyenler, kendilerinin de şu anki gerçekliğe rağmen sırf hükümeti eleştirmek adına konuştuklarını, içlerinden biliyorlar elbette...
 MİT'e yurtıdışı operasyon ve teçhizat yetkisi verilmesi bir diğer konu. Bugün bunu eleştirenler, malum tır olayı olduğunda yasanın değişmesi gerektiğini söylüyorlardı. Dolayısı ile bu gerçekleşmiş oldu. Uygulamaya yasal dayanak sağlandı.
 Bunun dışında Oslo sürecinde yaşanan skandal gibi durumları engellemek için örgütler ile müzakere de düzenleniyor. Eğer otuz yıldır terör ile evlatlarını kaybetmiş bir ülke iseniz, şehitlerin kanı ancak bu ölümler durunca yerde kalmamış olur. Müzakere ile sorun çözülür ise bundan kim neden rahatsız oluyor? Öcalan içeride kalsın da yeni ölümler olsun demek şehit annelerini rahatlatır mı? Müzakereden bir sonuç çıkması, artık yeni vatan evlatlarının ölmemesi daha iyi değil mi? Yüreği yanan hangi ana başka bir ananın ağlamasını dileyebilir? Ancak Öcalan'ın çıkması, kanlı günleri getiren yeni bir döneme yol açarsa onun vebali altından kalkmak mümkün değil. Bu müzakereler sorunu kökten çözecek şekilde planlanarak tamamlanmalıdır. Hükümet bu sorunu çözerek oy kaybetmeyi göze almalıdır, şehit kanı üzerinden siyaset yapanlar ile aynı önceliklere sahip olmadığını göstermelidir. Bu noktada yerel seçim sonrası adım atılması gerekir. Güneydoğu'da Kürtlerin tek temsilcisi PKK ve uzantısı partiler değil elbet. Ancak yanlış politikalar karşılığında bu örgüt kendine yol buldu ve kısmen desteklendi. Bu konuda inanmış Kürt gençleri dağa çıktı. Şimdi bu politikalarla hesaplaşılırken bedel ödeyenleri yok saymak kolay olmayacağı gibi ileriye yönelik istikrarı da engeller. Habur girişinde iki zafer işeretine katlanamamanın bedelini gördük. Bunu o zaman dile getirdiğimizde hükümet üyeleri de rahatsız oluyordu. O dönem bir programımda Başbakan yardımcısı Bülent Arınç'a buna dair soru yöneltmiştim. Allah'tan kendisi, rahatsız olsada  sorularımıza tahammüllüydü...
Velhasıl bana göre yasanın eksiği, sözlü emir uygulamasında; olası suistimal durumunda  yaptırım konusundaki muğlaklıktır. Bu konudan sıkıntı çıkabilir... Sözlü emir ile İlgili işi yapan kişinin bir savcılık soruşturmasında o işin görevi olduğunu ıspatlaması gerekmez mi? Ispatlanırsa savcının çekilmesinin gereğini anlıyorum... Ama bu kısmı karanlık.
Gizli belge yayınlanması konusunda da kamu yararı olup olmadığına göre yayın kuruluşları cezayı göze alacak. Medya, bu gibi durumlarda, ilgili kararı, politik kavgalar için kullanma niyeti taşımadan, başka savaşlara girmeden göze alablecek objektif ve tavırlı yöneticilere ihtiyaç duyacak. Hiç olmadığı kadar...
Özetle  'muhebarat; içişleri ve dışişlerinin önüne geçti, yargı MİT kanunu ile hükümete bağlandı' diyenler, buraların şimdiye kadarki bağlılığını yazmışlar mıydı?

Hangisi paralel?
KCK mı Camia mı? Yine elmalar ile armutları karıştırıyoruz. Bugüne kadar TSK'da ve devlet içinde önemli görevlerde dışlanan kesimlere bakınız. Müslümanlar, azınlıklar, doğulular... Bir kesim devlet içinde genişleme imkanı bulmuş ve bir şekilde burada kendi örgütlenmesini kurdukları iddia edilirken, bir kesim hala kökeni nedeni ile en basit kadrolardan elenebiliyor. Bu itme politikaları da onları devlet içinde paralel olmaya değil, kendi devletlerini arzulamaya itiyor. Dolayısı ile Ak Parti milletvekili Mehmet Metiner bir olguyu dile getirmiş, kelime anlamı itibarıyla KCK'nin paralel yapı olarak görülemeyeceğini ve öyle görmediklerini söylemiştir. Yani yok sayılanlar, merkezce elenenler kendi devletlerinin hazırlığını yapıyor. Hangisi daha iyi denilemeyecek bir soru bu. İçinde 'biz daha temiziz, onlar gibi değiliz' yüksek bakışını barındıran... İşin içine silah girmiş, kan girmiş... Belki bu yüksekten bakışın, temizlik duygusunun altında bunlardan uzak olmanın getirdiği rahatlık var. Ama yine de olmaz... Bir zamanlar namaz kılanlara, eşi kapalı olanlara bakıldığı gibi... Hele hele geçen gün 'Kürtler ile yaşamanın bizi Ortadoğu ülkesi yaptığı, sınırların kesinleşmesinin bunu değiştireceği' düşüncesini de okuyunca bu birarada yaşama mücadelesi zor dedim kendi kendime...

Ya tuz kokarsa?
Bir ülke ki devletin üst düzey iki ismi işini-verilen görevi yapan bir bürokratını yargıdan korumak için ifadeye gitmemesini söylüyor. Söyleyenin niyeti veya haklılığı değil konu. Hukukun üstünlüğünü öncelemek gerekiyor oluşu. Ama ya tuz kokarsa? Keşke önce bu düzenlemeler geçirilseydi de ondan sonra o görüşmeler olsaydı... Ama zordu... Zira Türkiye o zaman 'bağırsaklarını temizliyordu'. Bu devleti yönetmek, bu ülkede 'iktidar' olmak gerçekten kolay değil. Buralardan bakınca sistem sorunu olduğu açıkça görülüyor. Kim Cumhurbaşkanı kim Başbakan tartışmasından önce bu ülkenin anayasa ve yönetim biçimi sorunlarının, Kürt meselesini de kapsar şekilde acil çözülmesi şart. Yoksa yasa koyucu olmanın bir hükmü yok... 

Kabataş ve dinde kadının şahitliği...
Kabataş olayını islami yorumlamaya kalkarak 'tek şahit bunu yaşayan kadın, Kuran bir kadının şahitliğini yeterli bulmuyor' diyenler var... Kuran'a göre karar alan bir ülke değiliz. Eğer örtülü olana şer'i hukuku, örtüsüz olana medeni hukuku uygulayacaksak bunu bilelim... 

Son notlar
*Ankara'da polise verildiği belirtilen; mahkeme kararı olmadan genel arama yetkisi yanlıştır, hürriyete uygun değildir. Allah'tan Ankara Barosu ve CHP'nin üst mahkemeye yaptığı itiraz kabul edildi. Bir yanlıştan dönüldü.
*Barzani PYD'nin özerk kantonlarını tanımayacak. 'Kürtler burada da özerklik istiyor, Suriye'de de özerk yapı kurdular, hepsi birleşecek' diye hayıflananlar sevinmiş midir?
*Obama'ya yazılan ve 'Erdoğan'a sessizliğini boz' çağrısında bulunan mektubun, bir zamanlar Erdoğan'a işbirlikçi diyenleri keyiflendirmesi kaç puan?
*Kemal Kılıçdaroğlu 'Erdoğan Esad devleti kuruyor' demiş... O zaman Suriye konusundaki tutumunuz neydi? Niye Suriye'ye gittiniz vs demiyorum. Zira bu diyalog ile bir Türk gazeteci kurtarılmıştır. Ancak Esad devleti var diye orayı tarumar edip acıları arttırmak gerekmediği gibi, birtakım konuşmaları yaparken de istikrar gerekmez mi?
* Gezi sürecinde ceza gerektiren twitler atılmış olabilir. Ancak 'şuraya doktor' benzeri twitlere, doktor gerekmediği halde kargaşa götüntüsü verme amaçlı atılmış dahi olsa üç yıl hapis adil mi?

Sent from my iPad