7 Şubat 2012 Salı

DIE ZEIT'TEN YAZI SİPARİŞİ

Alman Die Zeit gazetesi 24 Kasım 2011 tarihinde Fehim Taştekin'e Suriye konusunda yazı yazmasını teklif etmiş.

''Esad Rejimi'nin haksızlığına karşı bir haykırış yazısı yazabileceğini'' belirtmişler. Aynı zamanda Türk hükümetine harekete geçin mesajı verebileceğini söylemişler.

Taştekin, kendilerine ''duruşunun farklı olduğu'' cevabını vermiş. Taştekin'in ifadesi ile bu cevap karşısında ''çarkederek'' ''size içerik dayatmıyoruz'' demişler.

Taştekin bunun üzerine yazısını yazıp yollamış.

Die Zeit uyanık. Taştekin'e bu sefer de, yazısında ''Diplomasi olarak öne sürdüğü çözüm önerilerini açmasını'' rica etmişler.

Taştekin laf olsun kabilinden yazı yazmadığı için, mevzuyu açmakta elbette zorluk çekmemiş.

Türkiye'nin, topraklarında liderlerini barındırdığı muhalifleri dizginleyebileceğini, hatta Esad'ın tüm dostlarını toplayarak Şam'a çıkartma yapabileceğini belirterek yazıya eklemeler yapmış.

Die Zeit bununla da yetinmemiş. Bu izahı yeterli görmemiş.

Başka izahatlar yapmasını istemişler...

Buraya kadar olanlar zaten yazarın vazgeçmesi amacı ile yapılmış gibi. Yani editöryel bahaneler ile sözde düzeltmeler istenmiş.

Bir yazar, iki kere bu şekilde itiraz gelince, zaten en başta da ne yönde yazmasını istedikleri belirtildiği için genellikle vazgeçer.

Ama Taştekin hiç istifini bozmamış. Bir kere daha bazı izahatlar daha yapmış, eklemiş ve göndermiş yazısını. Aynı minvalde izahatlar tabiki.

Die Zeit bunun üzerine artık yazıyı basmış.

Hiç kimsenin kendisinin görüşlerini paylaşmadığını ancak yazıyı basacaklarını belirten bir notu eklemeyi de ihmal etmemişler.

Türkiye'den ilerideler. Neden mi? Hiç değilse başta 'görüşüm farklı' cevabını aldıklarında, o halde teşekkürler diyerek oratdan kaybolmayı tercih etmemişler.

İstedik artık bir kere diye ses çıkarmamışlar.

Sonrasında yazı ellerine ulaştığında da itirazlarını, şekli bazı bahaneler üzerinden yapmaya çalışmışlar.

Her ne kadar en başta şu yönde bir yazı olabilir diye Türk hükümetini de etkileyecek bir yazı talebi ile ülkeyi, dünyayı yönetme kaygısı gütmüş olsalar da bizimkiler gibi hırt değiller.

Ama yine dizayn çabaları yine kendi doğruları.

O kısımlar aynı.

Medeni insanlar ne de olsa. Neyi nasıl yapacaklarını biliyorlar...

Birileri de Türkiye'yi Avrupa'ya şikayet ediyor.

Basın özgürlüğü diye...



---------------------------

Fehim Taştekin'in konuyu anlattığı Radikal'deki yazısı:


http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1077854&Yazar=FEHIM-TASTEKIN&CategoryID=100





Fehim Taştekin'in Die Zeit'de yayınlanan 26 Kasım tarihli makalesi için: 

http://www.zeit.de/2011/48/P-Syrien


5 Şubat 2012 Pazar

ZAFER MUTLU VE TÜYLERİMİZ


Zafer Mutlu, ''tüylerini diken diken eden'' bir şiir yayınlamış köşesinde. Şairi belli değilmiş... Benim tepkim ise farklı oldu şiire.

Midem bulandı.

 İnsanların umreye gitmesini aşağılayan şair, tek tipleştirmeye dikkat çekerken kendisi de aynı arzuyu iliklerinde hissetmiş, belli.

Başbakanı konu ediyor çaktırmadan...

 Milli bayramlarda yüzü coşkuyla gülmüyor diye suçluyor. Ulusal benliği silmek ile itham ediyor.

Ulusalcılar, dindarları o kadar dışladılar ki milli bayramlarda gülmeye çekinir hale geldi millet...

 Biraz da buralara baksanız...

Biraz da aynayı kendinize tutsanız, biz nerde hata yaptık deseniz... O zaman bugün yapılan bir yanlış varsa hesabını sormaya hakkınız olur.

 Ama siz o soruyu sorduğunuzda ''keşke daha çok baskı yapsaydık da bu adam bugün orada olamasaydı, keşke halkın seçimine şöyle bir müdahale ettirseydik'' dersiniz eminim.

Dini benliği silmeye kalktığınızı ve bunun hata olduğunu, dinin, sadece sizin uygun gördüğünüz formda değil, aslı ile insanların özel alanı olduğunu anlasaydınız.. Bugün benliğinizin silindiği iddianıza daha farklı sahip çıkabilir, vicdanlarda anlaşılabilirdiniz.

'' Öğrenciler umre'de ahlakı öğrenecek'' diye bu milletin kutsal inançları ile dalga geçen bir şiiri köşesine taşıyan yazar da, hala anlamıyor...

Başımıza ne geldiyse, bu ötekini aşağılama ve yok etme, bu tahammülsüzlük yüzünden geldi. Hala o nedenle geliyor.

Tüm dindarlara takiyeci deyip çıkıyorlar işin içinden.

Nereden biliyorsun adamın Allah'ın huzuruna beş vakit sahtekarlık için baş eğdiğini ey şair? Hangi vicdan bu kadar kolay bu yaftalamayı  kabul edebilir?

Medrese, mele deyince neden titriyorsun ey şair, tüylerin diken diken oluyor belki?  Neden bu düşmanlık?

'Beşikteki bebekler Arapça Hu çekecek' derken, Allah'a hitap olan Hu'yu mu aşağılıyorsun? Hu'yu mu bebeğin ağzına yakıştıramıyorsun?

Elbette çocuklar özgür iradesi ile dini seçsin, ama sen de, beşikteki bebelere din düşmanlığı aşılama o halde...

Özgür bırak....

Edebiyatı tartışmasız olan Arap dilini mi kendince aşağılıyorsun yoksa. O bebekler 3 yaşına gelince 'oh my God' dese, ona da şiir yazar mısın? Ki benim ona da saygım var, Hu'ya olduğu kadar...
Veya üç yaşında çocuğunu, İngilizce anaokuluna yollayanlara da  bu düşmanlığı hissediyor musun o silindiğini söylediğin ulusal bilincinde?

 ''Örtülü ödenek'' ve ''cinsi latif tahriki'' konularında ise şaire ölümüne hak verecekken, bu at gözlüğü ile bakış nedeni ile birkez daha görüyorum ki bu ülkede yağmurdan kaçarken doluya tutulacağız hep.

Ya dinden imandan İslamdan tüyü ürperenler savunacak cinsi latifi ve örtülü ödeneğin adil kullanımını... Ya da halkın dinine imanına saygısı olanlar, cinsli latif tahriki diye kendini aklayıp, örtülü ödenekten çalacak.

Bu arada şairimiz, şiirini atfettiği kişiden önceki liderlere de, örtülü ödenek şiiri yazdı mı merak etmekteyiz.

 Şiiri okuyunca tüyleri ürperen Mutlu'da, başka dönemlerin örtülü ödeneklerine giydiren şiirleri yayınlamış mıydı o dönemlerde? Arşivlerde bulamadım....
------------------------------
İŞTE O YAZI VE ŞİİR


Tüylerimi diken diken eden şiir...


Gençliğe Hitabe üzerinden Atatürk‘e saldıranlar, dindar gençlik yetiştirme tartışması derken beynimiz yine kaynama noktasına geldi.


Bu “gerilime” kendi açımdan bir günlük mola vermek ve “aruz vezniyle yazılmış bir taşlama”yı sizinle paylaşmak istiyorum. Bana da cuma günü bir okurum gönderdi ve okuyunca elektrik çarpmışa döndüm!

Şiirimizin şairi belli değil, “Aşık Kul Hakkı” mahlasını kullanıyor.

Bakalım siz neler hissedeceksiniz?

ZAT-I ŞAHANE’YE

Millet seni bekledi Sultan Fatih’ten beri,

Padişahım sayende tarihe döndük geri.

Suriye’yi fethettin, titrettin İsrail’i,

Umarım, Amerika bundan ders almış olsun.

Devrinde ne konuşan, ne kitap yazan kaldı,

Hırsızın, uğursuzun dosyaları aklandı.

Hainler (!) Silivri’ye, Hasdal’a postalandı,

Korkarım, zulmedecek kimse kalmamış olsun.

Bin değil, yüz bin mele az gelir memlekete,

Kurulmalı tez elden her köye bir medrese.

Örtülü ödenekten yesinler kese kese,

Her cemaat payını, hakça bölüşmüş olsun.

Sayende sindi terör, sıfır sorun netleşti,

Hem Sarkozy hem Merkel karşında cüceleşti.

İran demokrat oldu, Mısır tam laikleşti,

Dilerim ki ümmetin, dehanı sezmiş olsun.

Özel mahkemelerin el atıyor her işe,

Okunuyor rakibin beynindeki düşünce.

Muhalefet yönünden ters bir rüzgar esince,

Sabaha karşı eve polis gelmemiş olsun.

Beşikteki bebeler Arapça “hu” çekecek,

Öğrenciler umrede ahlakı öğrenecek.

Cinsel taciz, işkence tarihten silinecek,

Yeter ki cinsi latif, tahrik etmemiş olsun.

Dokunan yanıyormuş, bırak ben de yanayım,

Saflar ayrışıyorsa, Atatürk’ten yanayım.

Takiye yapmadım ki, gerçekten utanayım,

Boğazımdan bir lokma haram geçmemiş olsun.

Ulusal benliğimi silsen de perde perde,

Coşkuyla gülmesen de kutlu milli günlerde,

Şanla şerefle dolu yaşayan devrimlerde,

Yüreğimde tutuşan ateş sönmemiş olsun.

AŞIK KUL HAKKI

Zafer Mutlu