17 Mayıs 2015 Pazar

Basın özgürlüğü ve yoksulluk...


İki soru var konumuza başlarken.
Yoksullar için "tembeller ve sosyal yardımları hak etmiyorlar" demek, onları sülük ve sünger olarak nitelemek, sorumlu bir yayıncılık mı?
Buna karşın iktidarların sorumlu yayıncılık daveti, sansür çağrısı mıdır?
****
Basın özgürlüğü ve basını eleştirmek arasındaki fark ne kadar ince? 
Basın, basın özgürlüğü diyerek kendini eleştirilemez bir noktada mı konumlandırmak istiyor? Diğer yandan güç sahibi iktidarların, basın eleştirisi, sansüre davetiye çıkarır mı? Peki ya iktidarların cevap hakkı? 
İktidarlar sosyal duyarlılık gerektiren konularda, basını, toplumun belirli kesimlerine yönelik hassasiyete davet hakkınada mı sahip değil? 
****
Ne basın, basın özgürlüğü diye istediği gibi sorumsuz yayın yapma hakkına sahip...  Ne de muktedirler basını, salt hoşlanmadıkları veya iktidarlarını sarsabilecek gerçekleri gösterdikleri için sansürlemeye kalkabilir.
Bu tartışmanın son örneği Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama ile FOX arasında yaşandı.
****
FOX, sosyalist politikaların, yoksulların çalışma etiğine sahip olmasına etkisini sorgular yaklaşımda bir yayına imza attı. Çalışandan alınan vergi ile çalışamayan yoksula yardım yapılıyor olması tartışılıyor. 
Obama, yoksulluk politikalarına dair alaycı yayının ardından Georgetown'da yaptığı konuşmada, FOX'u sorumlu yayıncılığa davet etti. 
Obama, yoksulu "sülük" olarak sunan yayına dair "We have to change this kind of reporting" ifadesini kullandı.
"Bu çeşit yayıncılığı değiştirmeliyiz..."
Obama'nın "biz" diyerek, iktidarca buna son verecek bir uygulamayı kast ettiği okumasında bulunanlar oldu. 
Ancak Obama cephesini destekleyenler, Başkanın sözlerinin "toplumsal refleks" manasında hep birlikte bunu yapmamalıyız' demekten ibaret olduğunu düşünüyor.
****
Obama'nın yoksullukla ilgili veya işsizlikle ilgili sosyalist politikaları, beklenen sonuçları vermediyse Muhafazakarlar, elbette tepki gösterecektir. Bu özgürlüğü tartışmayız elbette. Sosyal olarak yoksula sunulanlara tepki gösterirken hakaretamiz ifadelere yönelik duyarlılık çağrısına sansür demek ise ayrı bir konu.
****
"Devlet sansürü sizi gerçeklerden koruyor" diyorlar. Doğru. Bu genelde böyle olur.
Ancak yayın etiğine göre, sizin de sadece bir kesimin gerçeklerine odaklanan bir çizgide olmamanız gerekir.
Bir duruşa sahip olmak, tavır gazeteciliği yapmak elbette anlaşılır. Ancak bunu iktidara karşı yaparken, örneğin toplumun bir kesimine de karşı çıkıyor olmanız veya aşağılamanız an meselesi. Konu, yoksulun yasal olarak aldığı yardımı hak etmediğini söylemeden konuşulabilir. Yasal haklarını kullandıkları için kendilerini kötü hissedecekleri ifadelerde bulunmadan da tartışılabilir. Çünkü "denge" gazetecilikte son derece önemli bir olgudur.
****
Obama'nın 'bunu değiştirmeliyiz" cümlesi, kendisinin ABD başkanı değil bir imparator ve kral gibi davranmakla suçlanmasına kadar uzadı.
Sansür çağrısı yaptığının altı çizildi. 
Bu çağrıyı ana akım medyanın böyle yorumlamaması dahi, baskıya yoruldu. 
Ana akım medya, o cümleyi muhafazakarlar gibi algılamıyorsa, onların editöryel yaklaşımını bu şekilde damgalamak da demokrat bir tutum değil. 
Bazı yayın kurumları, konuyu öyle görmeyerek, tepki haberciliği için kayda değer bulmamış olabilirler. 
"Basın bir arada dursun" çağrısı yapanlar, bu sözü öyle yormama özgürlüğünü kullanan yayıncıların seçim özgürlüğünü hiçe sayıyor. Ortada aleni bir sansür çağrısı olsa Amenna. Elbette kime karşı olursa olsun bir arada dursunlar...
Diğer yayıncıların editörlerinin FOX'u savunmamasına tepki var. Onlar, bakış açısının farklı olduğu bir konuda, kendileri ne kadar özgürlükçü bir sorgulamalı...
Öte yandan Obama'nın bu tavrını, FOx'tan agresif bir cevap almak için bilinçli yaptığına yoranlar da var.
****
Bu çizgiler arasındaki ayrımı tartışabilmek için demokratik geleneğe sahip olmak gerekiyor. 
FOX insanlarının, fakirlik vurgulu sözler konusunda sicilleri ise kabarık. Daha önce "keşke fakir olsak" diyerek, aylık 133 Dolarlık gıda yardım kuponları ile çok iyi yaşanabilecekmiş gibi konuşan isimler de olmuştu. Oysa bu kuponlar genellikle yaşlı, çocuk ve kısa süreli olarak iş aramakta olan işsizlere sunuluyor. Ayrıca sadece çalışmayan "tembele" değil, dar gelirliye de destekler mevcut.
Bir başka isim, fakirlerin fakirliklerinin nedeninin, kendi davranışları olduğunu iddia etmişti. Oysa globalleşen dünyada, iyi bir eğitim almak için, para kazanmanız için de paranız olması gerekiyor. Bunları yapamamanızın nedeni tembellikten çok, çalışmak zorunda olmanız değil mi çoğu zaman? "Parası çalışan" insanların aksine sizin şahsınızın çalışması gerekmedi mi?
****
Daha enteresanı bu yardım programları Regan döneminden tutun pek çok muhafazakar yönetim döneminde de mevcuttu. Yani çoğu eski uygulama. Parti değil, devlet desteği. Siyaset işte... Yoksulun oyu sana gelecekse uygulama güzel görünüyor belki... Başkasına gidecekse kötü. Tüm bunların yanında, çalışanların, didinip emek verenlerin faturalarını zor ödeyecek durumda olmaya tepki göstermesi de en tabi bir gerçek.


5 Mayıs 2015 Salı

Türk Ermeniler acıtıyor...


Los Angeles havalimanındayız. Yanımda 4 yaşındaki kızım Duru var. Çek-in sonrası güvenlik sırası.
Yani yakın saatlerde uçuşu olan farklı havayolu yolcuları bir sırada. 
Önümüzde Amerikan pasaportlu genç bir bayan var...
Nereli olduğumuzu soruyor. Cevaplıyorum.
Kızım Duru için aksanlı bir şekilde "çojuk" diyor... Bizim dilden bildiği bir kelimeyi göstermek istiyor. 
Bize sokulmak istiyor.
Anlıyorumki yine o beni ezen hissi yaşamak üzereyim.
Artık sormak da duymak da istemiyorum...
****
Türkiye ile bağlı olup, köksüz olmanın, kökünü bulmanın ve kökünden koparılmış olmanın bir arada yaşattığı hisle, bana Türkçe bildiğini belli eden bir Türk Ermenisi daha görmeye dayanamayacağım artık.
"Benim annanem Türk ben burada doğdum" vs diyen bir Türk kökenli Amerikalı gördüğümde o eziklik olmuyor... Ne o kişi de ne bende.
Bir kişiye daha sormayacağım...
Nerden biliyorsun "çojuk" kelimesini demiyeceğim...
Ben artık onları görünce hissediyorum, tanıyorum... 
Suriye'den, Irak'tan geçip gelmiş ve o Amerikan pasaportunu taşıyan nesil olana kadar çile çekmiş... Oralardaki koşullarda hayatını sürdüremeyip çeşitli yerlerde dolaşıp en sonunda Amerika'ya gelen Ermeniler....
****
Beni Ermenistan'ın ne kadar yoksul olduğu da, bu yoksulluk nedeniyle Amerika'ya göç eden nüfusunun oranı da ilgilendirmiyor.
Onlar, Türkiye'den göç edenler gibi, normal koşullar ile bir seçim yapmışlar. Benim ile bir ilgisi yok.
Benle ilgisi olanlar farklı....
****
"Annem de babam da akıcı Türkçe konuşurlar 'ama' ben Ermeniyim" diyen ve kızıma "çojuk" diye seslenen genç kadın... 
Ailesi Halep'e kaçıp ordan Amerika'ya yerleşmiş o kadın... 
Elindeki ABD pasaportunun, aidiyet hissini tatmin etmediğini gördüğüm, o içsel kök karmaşasını hissettiğim kadın... 
Türkiye'nin neresinden olduğumu merakla soran o kadın... 
Belki dedelerinin büyükannelerinin kovulduğu Harput civarlarındanımdır diye merakla soran o kadın... 
Harput, Halep, Los Angeles serüveni ile bugün bana yaklaşan o kadın...
****
Los Angeles'a kızımla vardığımda havaalanı yakınındaki araç kiralama istasyonlarından birindeki büfeciğin sahibi adam... Bana "bunca yıldır işçi olarak çalıştım şimdi kendim için çalışıyorum" diyerek kızım Duru'ya beğendiği ve bırakmak istemediği çocuk çantasını hediye eden adam....
****
Super Cut kuaför zincirinin birinde, Duru'nun saçını keserken nereli olduğunu sorduğum bir diğer kadın... "Komşunuz Irak'tanım" derken ...isyan ekli soyadını görüp "Ermeni misiniz" diye sorduğumda "önce Suriye sonra Irak" cevabından mevzuyu çözdüğüm o kadın...
****
Yüzünün etnik hatları bizim oralardan, hafif bir Doğu rüzgarını hissettiriyor. Tüm bu insanları dünyanın her yerinde görmüş olmanın verdiği ağırlıkla bir tane daha taşıyamayacak yerdeyim artık. Gözlerim doluyor. Üzgün olduğumu söylüyorum. 
Ne diyor anlamıyorum. Duyamıyorum. "Olan oldu önemli değil" demeye getirdiğini hissediyorum.
***
Biz kendi uçağımıza biniyoruz. Türkiye'deki Ermeni yazar çizeri düşünüyorum. Aile hikayelerini merak ediyorum o an.
Hırant Dink'i hatırlıyorum. Üstünü örten işbirliğini hatırlıyorum.
Fethiye Çetin'i hatırlıyorum.
Nedim Şener'i hatırlıyorum...
****
Bu insanlara vatandaşlık verilse mesela? Ve bu topraklardaki köklerine ilişkin haklarını, riyasızca sunabilsek... Diye geçiyor aklımdan.

****
Bu düşüncelerle Türkiye'deki evimize vardığımda anneme anlatıyorum yine... "Onlar da öldürdüler" diyor... "Hepsi değil ki" diye ekliyerek. "Bütün Türkler de bunu yapmış değil ki" diyor... Annemin vicdanı da buna sığınıyor.
İstediğiniz kadar Ermeni çetelerin katliamını anlatın, ben rahat edemiyorum. Ruslar ile olan işbirliğine atıflar doğru ve üzücü de olsa eksik kalıyor. 
Bu hikayeleri bilmeden olmaz. Ben bir orta yolu içten diliyorum. İster uluslararası hukuk tanımı içinde soykırım demeden olsun ister kendi tarihi gerçeğe uygun tezimizi de çiğnemeden olsun ama bir şekilde birşey olsun istiyorum. 
24 Nisan'da Los Angeles'ta 100. Yıl anmalarında gördüğün gençlerden birinin tişörtünü hatırlıyorum. " Armenian studenst remember and demand" yazıyordu. Hatırlıyor ve talep ediyorlar... 
Ermenilere yapılandan utandığını anlatan Türk dedeler de tanıyorum. Bu nesillerin üzerinde bu ağırlık kalmamalı. 

Sent from my iPad