13 Nisan 2013 Cumartesi

UNA NOCHE/ BİR GECE: BİR KAÇIŞ HİKAYESİ


 

Öteler nasıl? Bu denizin ardında nasıl bir hayat var? Kaçmak, gitmek, kurtulmak...

 

Lucy Mulloy, İstanbul Film Festivalinde insan hakları dalında yarışan Una Noche/Bir gece filminin genç yönetmeni.

İzlediğim en iyi Küba hikayesini yapmış. 2003 yılında ziyaret ettiğim Küba’da herkes mutlu gibi gelmişti bana. Ne kadar yanılmışım. Ne kadar ‘turist’ kalmışım o insanların turistlere sunduğu sahte gülüşleri gerçek zannederek...

Film Kübalı ikizler ve ikizlerden birinin bir çalışma arkadaşının, üç gencin ülkeden kaçış hikayesini anlatıyor. Dünya düzenini, ABD’nin burnunun dibinde bu kadar eski kalmış, renovasyon görmemiş, harap evlerin ülkesini; adeta turistik olarak müzelik saklanmış Havana’nın acayipliğini sorgulatan bir film. Çok gerçek, dokunaklı, hayattan repliklerin filmi.

Komünizmi de sorgulatıyor, ekonomik modellerin demokrasi ile ilişkisini de...

İkizler; Küba ortalamasına göre aile saadetine-değerlerine daha yakın, görece varlıklı bir yuvadan geliyorlar. Birbirlerine çok düşkünler. Doğdukları andan beri beraberler çünkü.

Bir diğer kahraman ise, Havana’dan bir şekilde Miami’ye kaçan babasının; kendisini 140 mil uzakta beklediği hayali ile büyümüş, turistlerle fuhuş yapmaktan başka para kazanma seçeneği bulamamış, hasta bir annenin oğulcuğu.


Boş mideyle kıvranırken, bir bardak sütü en sevdiğinle paylaşmanın hikayesi var filmde. Hasta anne Raul’a içirmek istiyor sütü, o annesine...

İthal hiçbir şeyin yasal olarak bulunmadığı, halen 50 yıl öncesinin teknik imkanları ile herşeyi kendi kendine üreten insanların ülkesinde, turistlerin getirdiği herşeyin bir ederi var; takasta...

Bir gecelik aşkın karşılığında ithal AIDS ilacı alacak parayı bulabilirsin; gizli saklı bir evin gizli saklı bir bölmesinde...

Hele bisikletini verirsen, seni bu cehennemden kaçıracak bir motor dahi bulabilirsin...

Lastikler ve tahtalar ile salı da yaptın mı tamamdır...

Ya sonra?

Köpek balıklarına yem olmak da kaderin olabilir, fırtına da boğulmak da...

Ama Miami’ye varırsan, yarış arabaları da stripteasci kızlar da seni bekler orda...

 Belki de Havana’da tıkıldığın ve karın tokluğuna çalıştığın otel mutfağından çok da farklı olmayan başka bir mutfakta sürüneceksin Miami’de... Mutfaktan dışarı çıktığında, emeğinin karşılığını aldığında insansın oralarda hiç değilse... Değmez mi?

 Güzel bir kaçış hikayesi... Buruk, acıtan hayatlardan kesitler var.

Festival için satışa çıktığında bilet alamayanlar nasıl izler filmi bilmiyorum ama bulunduğunuz ruh halinden sizi alıp götürecek bir film olmuş. Epeydir bir filmin ta içinde hissetmemiştim böyle.

Karakterlerin ruh halini, git gellerini, buhranlarını yüreğim ağzımda izledim.

Sahip olduğunuza şükredeceğiniz neleriniz var düşündüren bir film. Filmin yönetmeni  Mulloy’u Beyoğlu sinemasında kanlı canlı görmemizi sağlayan, ve yapımcısı ile bizi bir araya getiren İstanbul Film Festivali ekibine, İKSV’ye bir kez daha teşekkürler.

Bu arada son bir not, filmin Kübalı üç oyuncusu Berlin Film Festivaline katılıp Küba'ya dönüyorlar. Ardından Tribeca film festivali katılımı için ülkeden izinli şekilde ayrıldıktan sonra, ikizleri canlandıran iki oyuncu geri dönmeyerek iltica etmişler.