30 Kasım 2014 Pazar

Selam vs Ajanlık


Birkaç gündür Twitter'da bazı isimler AA ve TRT'de çalışmış bazı kişilerin, vakti ile Suriye'de 'şiilik üzerine' aldıkları eğitimi vurguluyor. Bu eğitimi alma tercihlerini, inanca göre yapılmış tercih olarak yaftalıyor. Niyet ve inanç okuyor. Yani 'bunlar şii aslında' demeye çalışarak 'şiilere hizmet eden ajanlık' göndermesinde bulunuyor. 'Buralarda şii alimler yetişir' diyor. 
****
TRT ve AA'nın özellikle Arapça yayın da yaptıklarını hatırlatalım. Bu ülkelerde okumuş insanların dil hakimiyeti elbette yayıncılıkta önemli. 
Birileri İngiliz ve Alman okullarında okuyup bir yere geldiğinde kimse onların eğitimini sorgulamıyor. 
Üstelik bahsedilen arkadaşlardan örneğin CNNTurk'te çalışmış olan da var. Ama bu ifade edilmiyor. Demekki medya sektöründe farklı ideolojiye sahip kurumlarda, bu arkadaşlara, gerek dil bilgileri nedeni ile gerek yurtdışı tecrübeleri nedeni ile ihtiyaç duyulmuş. 
****
Bu kişiler daha sonra Milli İstihbarat Teşkilatı'na alınmış. Bazı isimlerin okudukları dönemlerde Suriye'ye giriş çıkışlarının sınır kayıtlarını gösterip, olağan şüpheli muamelesi yapmak gazetecilik mi? 
İstihbarat teşkilatı içinde ajan varsa bunu deşifre edecek doneleri koymak elbette gazeteciliktir. Ancak  yönetimi, iktidarı zorlamak için  yapıyı töhmet altında bırakacak iddialar, asıl iddia sahiplerini şüpheli konumuna düşürüyor. 
Herhangi bir dönemin MİT mensubunun değil, son on yıllık dönemde alınmış isimlerin giriş çıkışlarını gösteren kaydı koyun, alın size haber diyorlar...
Bu çamur atılan kişiler İstihbarat'a, asıl başka çevreleri rahatsız edecek kazanım sağlıyor belki demeden geçemiyorum. Kim, bu donanımda olan, bölge ülkelerinde ilk gençlik çağlarından beri bulunmanın getirdiği tecrübeye sahip istihbarat uzmanından, neden rahatsız olur?
12 yaşında bir çocukken muhtemelen aile kararı ile Suriye'de okusun diye giriş çıkış yaptığı bilinen birinin şimdiki kariyerini sorgulamak ve ajan diye yaftalamak en hafif tabirle haksızlık. 
Bu çocukları 'şii eğitimi aldılar' diye yaftalamak, şii-sünni ayırımını tetiklemektir.
 Okudukları dönemde şii etkisinde kalma olasılıklarını bir olgu gibi koymak doğrudan sapmış bir sonuca götürecek şekilde dizayn edilmiş bir methodun ürünüdür.
****
Selam gazetesinde çalışmış isimleri, örgütçü olarak iddia eden davalar ne kadar adil olabilecek? 
Bazı darbe davaları gibi hukuki detayların uydurulduğu davalara mı dönüşecek bu davalar?
Eğer bu davalar 'MİT'e girmeden önce 12 yaşında Suriye'ye okula gönderildi, işte de sınır girişi' mantalitesi ile görülecekse, kimse bu işe inanmaz. Sizlerin iktidarı devirmek için ülkeyi zayıflatma pahasına her iftirayı atan ve darbeci zihniyetten hiçbir farkı olmayan maşalar olduğunuzu düşünür insanlar.
****
Biz Hocaefendi'nin Hizmet inancının mantığının, bu methodlara gönlünün razı olacağını sanmıyoruz. İftira ve çalakalem yazılmış iddialar ile adaletten sapmak Allah'ın da rızası dışında şüphesiz. 
Şunun danışmanı, partiye bu kanalize etti vs demekle insanları karalamak kolay değil.
Şunu da unutmayın. Bu ülkede başörtü sorunu yaşanırken, inancından fedakarlık etmek istemeyen pekçok öğrenci 'şii' diye düşman ilan ettiğiniz Suriye'de okumaya gitti. 
Suriye savaşında dış politikamızın bu ülkenin kanamasına engel olamaması ayrı şekillerde tartışılabilir. Ancak bu gerçekleri unutmayalım...
Ajanlık faaliyeti yaparken bulduğunuz bir istihbaratçının dahi, sızdığı karşı kuruma güvenilir görünme mesajı verme ihtimali ile asıl mecrasına ihanet ettiğini iddia etmek dahi çok zordur. 
Bu işler ezbere konuşmakla olmaz. Böyle gazetecilik hiç olmaz...
Ülkedeki CIA, Mossad, MI6 ajanlarından hiç bahsetmeyip, sürekli İran ajanı diyenlerin amacı ne bilmiyorum ama hizmetlerinin nerelere yarayacağı ortada. Hangi MIT uzmanı saydığım kurumların bağlı oldukları ülkelere kaç gez girdi çıktı mesela? Ki bu da anlamlı bir veri değil. Bunlar da ajan mı oluyor? 
Batı, İran ile anlaşmaya çalışır görünürken farklı enstrümanlarla mı yürüyor acaba?

26 Kasım 2014 Çarşamba

Pekünlü hapse giriyor...


Ege Üniversitesi hocalarından Rennan Pekünlü, dersine başörtülü girmek isteyen kız öğrenciyi derse almak istememişti. Ancak öğrenci kanunen geçerli net gerekçesi olmayan bu talebi dinlemeyerek ısrar etmiş ve derse girmişti.
Ceza bir yönüyle eğitim hakkını laiklik ilkesi üzerinden engellemeye meraklı zihniyete mesaj. 
Üniversitede başörtünün, örtmeyenlere baskı getireceğini iddia eden daha önceki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını hatırlatanlara bir sorum var.
  Başı açık olma halinin, örtülülere getireceği şey baskı olmuyor da aksi halin varlığı neden baskı oluyor? Hani nerede eşitlik? 
Her iki durum da özgür olduğunda eşitlik olacak ve 'baskı üstünlüğü' ortadan kalkacak.
Gelelim hapis cezasına. Tüm bu zihniyet sakatlığı ürünü olan argümanlar, iki yıl bir aylık bu hapis cezasının hukuki olduğunu doğrulamıyor. Zira hoca cezayı cebir ve şiddet kullanarak öğrenim hakkını engellediği gerekçesi ile aldı. Ancak sözkonusu öğrenci Hocanın uyarısına rağmen derse girmişti. Yani eğitim hakkı aslında engellenmemişti. Yasada iki yılın altında kalan cezalar için erteleme var. Pek çok şiddet suçunda, kadına şiddet suçları da dahil, bu sürenin altında cezalar çıkmakta ve ilk suç gerekçeli erteleme yapılmakta. Böyle bir takdir yetkisinin burada kullanılmaması bana adil gelmedi. Bilimadamı olarak tanınan, hem de büyük diye bilinen bir hocanın tavrının, mantalisesinin çapsızlığı da, ona verilen cezayı sakil gerekçelerle eleştirenleirn çapsızlığı da ayrı konular
****
Elbette örtüye hala diğerlerine baskı iddiası ile yaklaşanlara bir zihniyet evrimi gerekmekte. Ancak cezada hukuki sınırlar iyi değerlendirilmeli. Önemli adımlar atarken kantarın topuzunu fazla kaçırmamalı. 
Bu kararı eleştirenler de hala 'başörtü diğerlerine baskı getirir' argümanına sığınmaktan utanmalı. Zira bu yaklaşım başı açık olma halinin de örtülüye baskı oluşturacağı karşı tezini makulleştirir. Ki o nokta kutuplaşma noktasıdır. Tehlikelidir. Önemli olan, esas olan, herkesin özgürlüğünü korumak ve hiçbir grubun diğerine baskı ile temel hakkardan yararlanmasına önkoşul oluşturmayan bir ortam oluşturmak olmalı. 
****
Geçtiğimiz günlerde Ayşe Arman iki başörtülü ikiz ile röportaj yaptı. İnstagramda baktım, altına yazılan yorumlardan birinde 'bu sıkmabaş sempatizanlığı yetti' yazılmış. Ayşe Arman'ın veya herhangi bir başı açık kadının fotoğrafının altına 'bu açıklık veya çıplaklık sempatizanlığı yetti' yazan ve geri kafalı olarak nitelenen zihniyetten ne farkı var bu yorumu yapan zihniyetin? Neden bu röportaj yapılmış, konu ne? Bunlara bakmayacak kadar boş kafaların işi bu tutum...
Bu tahammülsüzlüğe haddi olduğunu düşünenler, örtülülerin de açıklara tahammül edememe halinin makulleşmesini tetikliyor. Oysa bu bireysel alan ile ilgili bir karar. Kimseyi ilgilendiren bir iş değil.


Sent from my iPad

17 Kasım 2014 Pazartesi

G20 neleri konuştu?


Coğrafyamızda süregiden olaylar arasında öncelenen ve dünyada yankılanan konu IŞİD (ISIS)... 
Birleşik Arap Emirlikleri IŞID, El Nusra ve Müslüman Kardeşler'i ve önemli isimlerini terör listesine alıyor... Irak'ta önemli bir petrol rafinerisi IŞİD'in elinden geri alınarak yeniden işler hale getiriliyor... Fakat dünyanın ana gündemi geçtiğimiz hafta global ekonomi oldu. G20 toplantısı bu kapsamda gelişmiş ülkelerin ajandasını önümüze koymakta. Peki neler konuşuldu?
----
Enerji piyasaları gündemi...


G20, hedeflere  ne kadar ulaştığı sorgulanan bir platform olmaya devam ederken, ekonominin geleceğine ve dünyanın sorunlarına dair çözümler planlıyor. G20, Zengin ve fakir uluslardaki farkı dengeleyecek etkili ve sonuçları ölçülebilir politikalar uygulamaya odaklanmış görünsede arka planda enerjiden ekonomiye çok geniş alanlarda düzenlemeler için görüşmeler yürütülüyor.
G20 global ekonominin %85 ini oluşturan ülkelerin temsilinden oluşmakta. 
Bu yıl gündemde enerji konuları ön plana çıkmakta.
Suudi Arabistan, Rusya ve Uluslararası Enerji Ajansı, global enerji ticareti, petrol ve gaz arzının ve fiyatlandırılmasının, dış politika enstrümanı olarak kullanılmasına son veren bir yapı üzerinde ortak  çalışıyor.
 Petrol piyasalarının uzun dönem stabil kalıp kalmayacağı bilinmiyor. Bu nedenle yeni bir ajans kurulması gündemde. OPEC ülekeleri ile mevcut Ajans'ın yeniden masaya oturması önemli...
----
Küresel ısınma ve yakıt...

Karbon emisyonları nedeni ile oluşacak küresel ısınmanın geri dönülmez kavşağına girmeden alınacak önlemler, G20'nin en önemli başlıklarından oldu...
Bio yakıt-fosil yakıtlar, son derece önemsenen bir konu. Büyük devletler küresel ısınmaya karşı çalışma ortaya koymakla yükümlü addediliyor.
Dünyanın ilk üç büyük kirleticisi ABD, Çin ve Hindistan... Çin ve ABD'nin imzaladığı iklim anlaşmasının ardından listede üçüncü sırada olan Hindistan'a yönelik yenilenebilir enerji ve verimli kullanım politikaları için baskılar artmakta. Çin ve ABD daha ucuz yenilenebilir enerji üretmekte başarılı olursa bu Hindistan'ın da işine yarayacak.
Devletlerin bu alana kaynak ayırmasının önemi vurgulanıyor. Ekonomik çıkarlar ile dünyanın ekolojik dengeleri çatışmakta. Vergilerin buna göre toplanması ve bu işlere harcanmasına yönelik halkların yani vergi ödeyenlerin bilinçli baskısı önemli. Zira zehirleniyoruz ve çocuklarımıza daha kirli bir düzen bırakılmaması için ödediğimiz vergiler ile bu düzenlemelerin yapılmasını bekleyecek bir bilinç gerekiyor... 
Seneye Paris'te BM iklim zirvesi toplanacak. Havadaki dumanlılığın, kalınlığın, karbon emisyonu ve yakıt ile doğrudan ilişkisi var. 
----
Rusya serinliği...

Ukrayna konusu da zirvede önemli gündemlerden biri oldu. Batı'nın Rusya'ya baskısı nedeni ile Vladimir Putin  zirvede Pazar günü programını kısaltmıştı. Ukrayna'nın doğusundaki çatışmaların artması halinde Rusya'ya yönelik yaptırımların artması gündemde. Minsk anlaşması çerçevesi tartışılıyor. Rusya lideri Putin, ABD ve Avrupa Birliği yaptırımlarının global ekonomi için risk olduğunu ifade ediyor. ABD Başkanı ise yaptırımların devamını ifade etti. Avustralya, Japonya ve Kanada liderleri de bu konuda destekçi oldular. Rusya Doğu Ukraynadaki ayrılıkçıları silahlandırmakla ve uluslararası hukuku ihlal ile suçlanıyor.
Rusya ekonomisi global GDP'nin % 3,4 ünü oluşturmakta. Dünya Bankası verilerine göre Çin global ekonominin, Japonya'nın 4 katı farkla %16 sını oluşturuyor. Bu rakamalar ile, Almanya'yı da katlamış durumda. 
Çin, Brezilya, Rusya, Hindistan ve Güney Afrika ile imzaladığı anlaşma ile, Uluslararası Para Fonu'na meydan okuyacak finanasal bir örgütlenmeye yaklaşmış olarak niteleniyor. Washington Post dış politika analisti Fareed Zakaria bu durumun, var olan sisteme alternatif getiren ve seçime zorlayan bir hal alması halinde Asya'da yeni bir savaşın öncüsü olarak değerlendiriyor.
----
Durgunluk endişeleri...

Durgunluk endişesi yaratan Avrupa'da üçüncü çeyrek dönemde olumlu bir hareketlilik gözlendi. Fransa ve Almanya'da olumlu gelişmeler var. İtalya'da gidişat hala kötü. Buna karşın Yunanistan'dan da minik de olsa olumlu sinyaller geliyor. Yine de Uluslararası Para Fonu dünya için uyarıda bulunmaya devam ediyor. 
Çin'de ise duraklama var. 
G20'de her ülke büyüme stratejisini detaylı aktardı. Global olarak mallar ve hizmetler toplam üretimine 2 milyar dolar eklenmesi de G20'nin beş yıllık hedefleri arasında.
Avusturalya Brisbane'de toplanan zirvede dünya genelinde on milyon yeni iş yaratma hedefi de sorgulanıyor. 
Düşük büyüme ve yüksek borçlanma global ekonomi için endişe vermekte. Daha çok kazananlardan daha düzenli vergi toplanması ve az kazanandan daha az vergi alınması ile tüketimin sürmesi hedefleniyor. Bu büyük ekonomilerin de temel sorunu.
Çin ve ABD arasındaki bilgi teknolojileri ticareti de düzenlenen başlıklardan biri.
Afrika'da Ebola ile mücadele ve gıda krizine yönelik bütçeler zirvenin bir diğer başlığı...
----
Lübnan Sağlık Bakanı'nı tebrik ediyorum...

Bakan Wael Abu Faour, Lübnanlıları ne yediklerini bilmediklerini söyleyerek uyardı ve ekledi: Bilseydiniz sadece daha kötü olurdu. Restoranlardan alınan örneklerde insan yüzü parçacıklarından tere kadar pekçok madde çıktığını açıklayan Bakan, bedeli ne olursa olsun temiz ve sağlıklı üretim yapan bir gıda sektörü için mücadele vereceklerini söyledi. Bakanın açıklamasını sektöre darbe olarak niteleyen gıda firması yöneticileri tepkili. Ancak vatandaş twitter üzerinden Bakana destek yağdırdı. Sağlık Bakanı sadece restorancıları değil Ekonomi Bakanı'nı da karşısına almış oldu.  Ekonomi Bakanı Alain Hakim, Faour'u restoranlara karşı terör yapmakla suçladı. Bozuk et ve kirli satış yaptığı tespit edilen yerleri isim vererek açıklayan Faour, testleri geçen yerleri de belirtti. Bu firmalar Bakana teşekkür ediyor. 
Ben bu açık yürekliliğin Lübanan gibi harika mutfağı olan bir ülke için kazanım olacağına inanıyorum ve herkesi tatil destinasyonunu buraya yönelterek Lübanan Ekonomi Bakanı'nı yanıltmaya çağırıyorum. Günde üç öğünü de dışarıda tüketme oranı yüksek bir ülkede, işletmelerin gereğini yapması için ne adım varsa atılmalıdır. Bunu gizlemek asıl yönetim boşluğu doğurmak olacaktı. İşte şeffaf ve katılımcı yönetim... Tebrikler...
----
'Colombus değil Müslümanlar'

Latin Amerikalı liderler zirvesinde Cumartesi günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 'Amerika Colombus'tan önce müslümanlarca keşfedildi' sözleri büyük tartışma yarattı. Erdoğan'ın 'Küba'ya cami iyi gider' demesine 'bir orası kalmıştı' yorumları geldi. 
Ancak tarihçiler için bu sözler pek de saçma değil. Zira Colombus 1492'de Amerika kıtasına ayak basmış olarak kabul ediliyor. Tarihçi Youssef Mroueh da Küba'da cami bulunduğuna dair bir makale yazmıştı. Tarihçi bu makalesine Colombus'un günlüğünü referans almıştı. Yani tamamen boş konuşulduğunu söylemek mümkün değil. Yeri itibari ile konuya uygun bir referansla atıfta bulunulmuş.
Cumhurbaşkanı 'her iyi şeyi müslümanlar yaptı' demeye çalışıyor diye gülebilirsiniz. Ancak eleştirmeden önce bazı sözlerinin tarihsel altyapısı olup olmadığını bilmek lazım. Referansla konuştuğu ve doğru söyleme olasılığı bulunduğu halde kredibiliteyi bu kadar harcamış olmak da ayrı bir durum. Bunun nedeni fazla konuşmak olabilir mi? Günümüzde keşke, müslüman denizcilerin Amerika'ya ayak basması olmasada, farklı yönlerde, üretim alanında, çalışarak bir ivme kazanılsa. Sadece cami yapmak ile o günleri yad etmek olmaz... Bunun için açık ve düşünen toplum olmak teşvik edilirken, hukukun üstünlüğünü oturtmuş, güven veren istikrarlı bir ülke olmak son derece önemli. 'Uzay'a da ilk Müslümanlar gitti der yakında' diyenlerin alerjisi ne kadar uçsa, çalışmadan bir şeyleri İslam'a mal etme gayreti de bir o kadar uç.