24 Ocak 2011 Pazartesi

ALMAN BASININDA TÜRK DIŞ POLİTİKASI...

Türk medyasında yorumcuların yeni trendi, daha çok dış politika yorumu yapmak.

Türkiye gerçekten büyük bir küresel aktör olma yolunda ilerliyor mu, dünya basınında Türkiye'nin arabuluculuk faaliyetleri nasıl yorumlanıyor sürekli tartışılıyor. Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu ve ekibinin politikaları irdeleniyor.

Bir ara dış basında sürekli Türkiye'nin eksen kayması yorumları pompalandı.Türkiye'de de bu yorumlar üzerinden yüzümüzü Doğu'ya döndüğümüz çok yazıldı.

Bugün ise Star gazetesinde Yağmur Atsız Alman gazetelerinden birinde İran'ın nükleer çalışmalarının dünyaya verdiği rahatsızlık konusunda Türkiye'nin arabuluculuk girişimlerinin küçümsenmeye çalışıldığını vurguladı.

(Yağmur Atsız'ın ''dilencilere ve hödüklere dair'' yazısı için tıklayınız)

Frankfurter Allgemeine Zeitung, İran'ın Nükleer Kapasitesi konulu toplantıyı düzenlemek için, Türkiye'nin yalvardığı-dilendiği ifadesine yer verdi.

Değişen uluslararası ilişkilerde yeni terimlerin siyaset bilimine girdiği bir gerçek. Arabuluculuk ise bu noktada önem arz ediyor. Bu yorumların yapılıyor olması bile Türkiye'nin izlediği politikaların önemini gösteriyor. Kendimizi dev aynasında görmeyelim Atsız'ın dediği gibi ama, madem bu kadar önemsiz, neden bu konuya değiniyor yabancı yazarlar onu da bir düşünelim. Neden rahatsız oluyorlar? Dilenerek veya başka şekilde, maksata ulaşmak değil mi asıl olan?

Öte yandan bugün Cüneyit Ülsever ise Hürriyet'teki köşesinde idealist politikaları sorguluyor.Türkiye'nin eski Britanya'nın kolonilerine yaptığı gibi, Ortadoğu, Balkanlar ve Orta Asya'da, Türkiye önderliğinde bir milletler birliği hedeflediğini yazıyor. Bu noktada bazı ülkelerce kullanılmanın sözkonusu olabileceğine dikkat çekiyor. Ve Türkiye'yi  Sudan Çin ve İran gibi ülkelerdeki insanlık dramına seyirci kalmak ile suçluyor.

(Cüneyit Ülsever'in yazısı için tıklayın)

Peki örneğin  Sudan'da üniter yapının korunmamasında kimin çıkarı var? Bu ülkede yaşanan vahşette petrol nedeni ile bölücülük faaliyetlerini destekleyen dış devlet etkisi iddialarını bir hatırlayalım.

Darfur'da soykırım yapılıyor söylemi, Amerika'da da çok yaygın ve konuya dini pencereden bakmak tercih ediliyor nedense...Oysa 1994'te Rwanda da yaşanan insanlık dramına da seyirci kalındığını hatırlatan yazarlar da var.

(Aksiyon'dan Mesut Çevikalp'in ''bölünen Sudan mı petrol mü'' yazısı için tıklayın)

Bu durumda Türkiye'yi bu sorunlara seyirci kalmakla suçlamak ve Türkiye'nin hedeflerini küçümsemek ne kadar akılcı ve bu yorumların amacı ne tekrar düşünmek lazım.

 Tabii Türkiye'nin nerede çıkarı var ne kadar çıkarlarına göre politika güdüyor onu da sorgulayalım. Kimsenin ona itirazı yok.

21 Ocak 2011 Cuma

SERDAR TURGUT'UN ''GLOBAL ELİT'' YAZISI VE BAŞBAKAN...

Seradar Turgut Global Elitin Yükselişi başlıklı bir yazı kaleme almış. Yazıyı sonuna kadar okudum.

Kendisine Batıda babadan gelen servetin artık el değiştirdiği  ve çalışarak sermaye edinen yeni zenginler oluştuğu konusunda tamamen katılıyorum. Facebook'un kurucusu bile buna örnek olabilir. Artık sermaye babadan oğula geçmiyor ve bu yeni kesimin dünya ile iletişimi, kültürü çok farklı. Turgut'un dediği gibi Bill Gates ve Steve Jobs bunlardan bazıları ve sosyal duyarlılıkla dünyayı kurtarma adına vakıflar aracılığı ile önemli işlere imza atıyorlar. Özellikle Bill -Melinda Gates'in çalışmaları dikkat çekiyor.

Batı sanıldığı kadar da geriye giden bir trend değil bencede. Turgut'un, Doğu aleminin, bu kesimin ürettiği teknolijiyi kullanacak olması ve Türkiye'nin ufkunu sınırlı tutarak bu güçlü dalgadan kurtulamayacağı uyarısında bulunması son derece mutlu etti beni. Birileri her görüşü söylemeli, bunu da söylemeliydi.

Gençlerimizde bu yeni global elit ile bağlantı kurabilecek potansiyel var diyen Turgut onların da avamın iktidarı ve gündelik yaşam kalitesizliği ile canlarından bezdirildiğini yazıyor. Buna da sonuna kadar katılıyorum.

Ama bu yazının sonunda Turgut, konuyu kendisini ıslıklayan futbol seyircisine kızan başbakana, bu seyirci hakkında cadı avı başlatan takım başkanına bağlayıp, bu avamlıklardan bıkmış biri olarak New York'u özlediğini söylemiş. New York'tan verdiği gerçekten de güzel bir şehircilik örneğinin ardından...

İşte tam burada o dediği elitler o başbakanı protesto edecek ruha mı sahip olurlardı acaba, ABD başkanı bir stad açmaya gitseydi örneğin? O noktada Batılı tavrı örnek almayanalarda Turgut'un iğrendiği avamlık noktasında durmuyorlar mı acaba?

Turgut'a her yazdığında hak vermişken, yazının sonunda işi buraya bağlaması da bana avam geldi ne yalan söyliyeyim. Yoksa sözünün kalanında çok haklı ve söyledikleri çok önemli.

(Serdar Turgut'un yazısı için tıklayın)

Ayrıca bu yazı bana geçmişte Medya Müfettişi programında yaşadığım bir olayı hatırlattı. Telefon bağlantısı ile katıldığı bir programımda ön yargı ile, beni ve sorumun sonunu dinlemeden telefonu yüzüme kapatması da hiç bu bahsettiği global elitlerin kültürüne ve özlediği kültüre uymuyordu ne yalan söyliyeyim...

19 Ocak 2011 Çarşamba

KADRİ GÜRSEL'E ÖDÜL VE MERCEĞE TAKILANLAR

Köşe yazılarını mercek altına almaya devam ediyoruz.

Bir yazarımızın aldığı ödül ile başlayalım bugün.

Kadri Gürsel son yazısını bitirirken16 Aralık'ta TASAM tarafından verilen “Stratejik Vizyon Ödülleri” “Stratejik Vizyon Sahibi Gazeteci-Yazar” ödülüne layık görüldüğünü aktarıyor. Gürsel  ödülün farklı perspektiflerin kısıtlanmamış bir ortamda özgürce tartışılmasına stratejik bir değer atfeden TASAM’ın vizyonunu simgelediği yorumunu yapmış 16 Aralık'taki törende. Kendisinin de köşesinde farklı görüşleri,, kısıtlanmamış bir ortamda,, özgürce yazdığını söylemek mümkün.

Gürsel'in Türkiye İran ilişkilerine dikkat çeken son yazısına da bir cümle ile değinelim. Gürsel bölgede, yükselen Türkiye grafiğine olan inancı vurguluyor . İran'ın,, Türkiye'nin bölgeye Amerika'ya rağmen kendi arabulucu çözümlerini getirmeye çalışmasından etkilendiğini aktarıyor.

Gelelim gözümüze takılanlara...

Cüneyit Ülsever Washington'da gerçekleşen Kıbrıs ile ilgili atölye çalışmasını bugün de kaleme aldı. Pekçok akademsiyen ve eski diplomat sorunun çözümü için beyin fırtınasında bulunmuş.

(Ülsever'in yazısı için tıklayın!)

Başbakan Erdoğan Arap dünyasında gerçekten etkili mi? Arap sokağı ile Arap devlet yönetimleri nasıl bir iletişim ve etkileşime sahip? Halkın sesi Arap yöneticilere yansıyor mu? Nasuhi Güngör bugünkü yazısında önemli tespitlere yer veriyor.

(Nasuhi Güngör'ün Arap Sokağı İktidara Yürüyor başlıklı yazısı için tıklayın)

Akşam'dan Serdar Akinan ise ABD destekli gazeteciler tartışmasına göndermede bulunuyor. Akinan bugün, İbrahim Karagül'ün  İşkence uçaklarına verilen izin konusunu yazması ve bu nedenle Büyükelçi Edelman'ın onu gazeteden attırma çabaları iddiasından , Hüsnü Mahalli'ye kadar pek çok konuya değiniyor. Elbette Ergenekoncu gazeteci yaftasına da kenarından yer vermiş.

(Akinan'ın yazısı için tıklayın)

Yine Akşam'dan Çiğdem Toker ise ''CHP, Ekonomik Program ve Kürtlerin sorunlarına yönelik bir çalıştay konusunu önemsiyor'' diyor.

Vatan'da Okay Gönensin başbakanın %50 hedefine ulaşması için toplumda her iki kişiden biri olacak şekilde kimseyi huzursuz etmemesi gerektiğini vurguluyor ve yol gösteriyor.

(Erdoğan'ın Hedefleri yazısı için tıklayın)

Öğrenci eylemlerine hükümetin yaklaşımı da bir diğer konu.  Hangisi öğrenci? diye soran Mümtazer Türköne'yi de unutmadan ekleyelim.

(Hangisi Öğrenci başlıklı yazıyı okumak için tıklayın)

GALATASARAY KAŞKOLLU ERDOĞAN - 17/01/2011


Az Önce Vatan Gazetesinde Reha Muhtar'ı okudum. Bu karenin çekildiği günleri yazmış. Başbakan hapisten çıktıktan kısa bir süre sonrasında çekilmiş fotoğraf. Kopenhag'da Galatasaray maçını izledikten hemen sonra.

Muhtar, Polat'ın Galatasaray'a hakim olmadığını falan yazmış yazısında.

İyilik yap at denize. Balık bilmezse Halık bilir demiştik geçtiğimiz günlerde Hakkari'ye yatırım için....Akabinde stad olayı yaşandı.

Bu kareyi ben de paylaşmak istedim.

Aynı gazetede Can Ataklı iskanı olmayan stadın açılışı yapılır mı diye soraraken,oturuma ve kullanıma açık hale gelmemiş bir stadda neden açılış yapılır diyor.  Selahattin Duman'da Muhtar gibi protestonun aslında Polat'a geldiğini yazıyor ve Ataklı'nın sorusuna Polat'ın bir an önce itibar toplamak için açılışta acele ettiği cevabını veriyor.

Ne güzel gazete. Bütün yazarlarını okuduğunda her bakış açısını görüyorsun. Soruların cevapları karşı köşelerde. Bu arada Mustafa Mutlu ise bugün rahatsız olduğu için yazamamış.

Ataklı'nın geçtiğimiz Medya Müfettişi köşemizde ele aldığımız Liberallere çağrısı ses getirdi galiba bu arada. Liberallere ne demişti Ataklı: Bir hafta desteği kesin, kendilerini kendileri anlatsınlar bakalım ne oluyor...

E olabilir, liberaller etkilenip, gençlere içki düzenlemesi ve benzer konularda hükümeti eleştiriyor gibi yaparak kendilerinin aslında özgün duruş ve şahsiyet sahibi olduklarını göstermek istemiş olabililer fırsat bu fırsat diyerek.

Ama asıl önemli soru Aydınların bir kısmı neden Ak Parti'ye ısınamıyor? Çünkü inanmıyorlar. İnanamadıkları bazı konularda takıntılı davranmaktalar ve önyargılılar. Bazı konularda ise onlara hak vermemek elde değil. Zamanı geldikçe bu örneklere değineceğiz. Değinecek örnek olmamasından yana umudumuz elbette. İktidar lehine olacağından değil, Türkiye lehine olacağından

VATAN YORUMCULARI 12-01-2011

''Siyasete giren gazeteci'' , ''siyasetin içindeki akademisyen yorumcu köşe yazarı'' gibi onlarca başlık var şu ara Medya Müfettişi'nin köşesine taşınacak.
Diğer taraftan Medya'da tartışılan en popüler konuların başında, hala ''yandaşlık'' üzerinden devam edenler geliyor.Bugün Can Ataklı'nın yazdıklarını mercek altına alacağım.
 İktidara destek olanlar yandaş, muhalefete destek ise, yandaşlık değil diyor Ataklı. ''M
uhalefet icra yetkisinde olmadığı için yandaşlığın bir karşılığı da olamaz'' gerekçesi ile.
Bu gazetecilerin iktidar yandaşı olarak nitelenmesinin nedeni, fikri bakımdan iktidarı desteklemelerinin ötesinde iktidar kaynaklı yayın organlarından veya bir şekilde mali olarak iktidardan beslenmeleri diye ekliyor .
Sanki muhalefete yakın yayın organı, iktidara sadece inandığı için fikri destek verebilecek gazeteci yada yorumcuyu, geçinmesi için başka desteğe ihtiyaç bırakmayacak şekilde istihdam ediyormuş gibi.
Liberallere çağrıda bulunan Can Ataklı, tam anlamıyla gaz veriyor. ''Hele bir desteği kesin de şu Ak Parti, kendini, kendinden olan kişiler ile savunsun'' diye.
Ancak yarın da biri çıkar, ''siz bir muhalefeti kesin de şu iktidar bir rahat etsin'' derse, bu isimler, sansür, basın özgürlüğü diye feryat etmeye başlayacaklardır. Veya eskaza başbakan gazetecilerle ilgili, bir sitem edip bir hafta şöyle yazmayın diye bir çağrıda bulunsa neler olur bir düşünün.
Roller böyle dağıtılmış işte bir kere.
Öbür cephede neler oluyor derseniz, Medyanın içinden konularda, polemiklerde kalemini konuşturan Ahmet Kekeç, Oktay Ekşi örneği ile yandaş iddialarını göğüslemeye çalışıyor. Kimin yandaş olduğu çıktı ortaya demeye getiriyor.
 
Oysa herkes biliyor zaten herkesin taraflı olduğunu. Halk da vatandaş da taraflı...
Bugün Vatan'a neden fazla takıldım bilmiyorum, Mustafa Mutlu'ya da değinmem lazım. Mutlu'nun yazısı birden fazla konuyu içeriyor. Baktığım zaman Hizbullah'ın tepe yöneticilerinden iki sanığın tahliyelerinden sonra imzaya gitmemelerini yazmasına saygı duyarken, Minik Serçe Neden Ötmüyor başlığıyla sanata yaptığı saygısızlığa inanamıyorum. Serçe, neden kendisi Alkol kullandığı halde çocuklara ve gençlere yönelik alkollü içki yasağına dair ''ötmemiş'' ...Yakın arkadaşı Meral Okay'ın Muhteşem Yüzyıl dizisine gelen yorumlara neden tepki göstermemiş...
Bu arada hala madem gündem bu, diziye gelen tepkileri abartılı bulduğumu geçte olsa yazıyorum. Markar Esayan'ın birkaç gün önce yazdıkları konuyu iyi özetlemişti: Atatürk'ü içki içerken,Said Nursi'yi Atatürk'ü azarlarken gösteriyor diye kızan zihniyet ile, Sultanları ''fuhuşçu'' gösteriyor diye kızan zihniyet aynı.
Mutlu, açılıma karşı çıkanlar iki cihanda da lekelidir diyen Sezen Aksu, diziyi eleştirenler için neden bu yorumu yapmadı diye soruyor.
Kimse sana neden diziyi eleştirenlerin yaptığı gibi yorum yapmıyorsun diyor mu? Yapmak istemeyebilir, yapmayabilir.
Dahası Mutlu'nun, dini korumak için gerçekleştiğine emin olduğu, onlarca laik ülkede benzer şekilde uygulanan düzenlemeyi, doğru buluyor olamaz mı Minik Serçe?


Mutlu, Minik Serçe gibi bir ismin ''ötmesinden'' bahsediyor ya, bir sanat eserine ucube nitelemesine dair tartışmalar geldi aklıma....