4 Şubat 2011 Cuma

''DOĞRULAR AŞKINA LANETLENMEK''


Bugün Pınar Selek'i yazanlara teşekkür ederek başlamak istiyorum.

Selek bomba mı gaz kaçağı mı akıllarda şaibeli kalan Mısır Çarşısı patlamasının sanığı...

Sosyal araştırmalar yapan duyarlı bir sosyolog. Üzerine mi yıkıldı bilmiyoruz. Kürt meselesini de incelemeye başlaması, sorunun çözülmesini yürekten isteyen bir bilim insanı olması rahatsız mı etti birilerini bilmiyoruz.

Defalarca beraat etti, beraat kararları bozuldu, son karar günü 9 Şubat...

Çektiği acılar iyileşebilir mi gelmesi beklenen son karar ile onu da bilemeyiz.

 Halk uğruna çekilen acılar kutsal mıdır mesela?

Halkın  bir kısmı, kadın başına ne işin vardı gayler ile travestiler ile, sokağa atılmış ile satılmış ile diyor duyar gibiyim.

Muhafazakar ev kadınları belki de bunu söyler gibi olacak karar Televizyonlarda haber olunca 9 Şubat'ta... Ama  muhafazakar olarak görülen aydın kadınlar var oldu bugüne kadar Pınar Selek'in yanında. Türbanlı yazarlar... Alimin ve cahilin dindarı dinsizi, inançlısı inançsızı olmuyor. İlim ve cehalet bambaşka birşey çünkü.Başı açık ve kapalılık ile zihni açık ve kapalılığın başka şeyler olması gibi.

Yine de Pınar Selek'e bu vehimlerle yaklaşanlar için şu ayeti yazalım;

Ali İmran Surei 195: ''Sizden gerek erkek gerek kadın hayır işleyen hiçkimsenin çalışmasını zayi etmem. Benim yolumda işkenceye zarara uğrayanların elbette kusurlarını örtecek ve onları içinden ırmaklar akan cennetlere yerleştireceğim.''

Hak ismi Şerifi'nin sahibi böyle buyuruyor. Hak isimi Şerifine sahip bir Yaradan, bu haksızlıkları, yapanların yanına bırakır mı?

Balık bilmezse Halık bilir diyelim buna da.

Benim bildiğim birşey varki , yanlız değil Pınar Selek ve hiçbirşey boşa gitmez aslında bu hayatta.

Selek'in kendisine yapılanları nasıl anlattığını paylaşacağım. Önce yaptığı sosyolojik bir analiz ile başlayalım:

''Oyunun kuralıymış, öğrendim. Eğer şifreyi yüksek sesle söylemeye çalışırsan, suçlu ilan edilirsin. Üstelik suçun şifreyi yüksek sesle söylemeye çalışmak olmaz. Tam da senin karşı durduğun, mücadele ettiğin bir tutum sana mal edilir. Örneğin bir rahibeysen, fahişelik yapmakla suçlanırsın. Hayatını İslami değerlerin canlı tutulmasına adamış bir insansan, boynuna, içki ya da uyuşturucu tüccarı yaftası asılır. Ya da bir anti militarist olarak bombacılıkla suçlanırsın. Ve bu öyle kriminal bir tarzda yapılır ki sen savunmaya itilirsin. Yani bir odağın üzerine yürürken, kendinle uğraşmaya başlarsın. Suçlamalar sürekli tekrarlanır, tekrarlanır... Bunlar iddia biçiminde de verilse, çamur izini bırakır ve herkes sana baktığında bu suçlamaları hatırlar. Artık sen asla eski kimliğini sürdüremezsin. Bir düşünce suçlusu değilsindir. Barış suçlusu da ilan edilmezsin. Savaş örgütü, seni terörize eder ve yeni bir kimlikle milyonların karşısına çıkarır...''

''...Cezaevinden çıktıktan sonra, suçluluk psikolojisiyle, “uslu kız” görüntüsü veren bir role bürünmedim. Bu davanın hayatımı etkilemesine izin vermedim. Tahliye edilir edilmez, cezaevi kapısında, barış için mücadele edeceğimi söyledim. Madem ki küçücük bir barış çabam böyle cezalandırılmıştı; o halde, bu çabayı büyütmem, her şeyden önce, kendime saygı açısından gerekliydi. Yaşamıma, başıma bu komplo gelmeden önceki arayışlarım yön verdi. Bu sefer, üzerime dolaylı ya da doğrudan tehditlerle geldiler. Şimdiye kadar hakkımda iddia ettikleri tüm suçlamaların saçmalığı, huzurunuzda ortaya çıkınca, beni bir şekilde mahkûm etme tutkusu devam etti. Milliyet gazetesindeki asparagas haberin, büyük bir acz içinde, dosyaya konması bunun son örneğidir. Oysa aynı gazetede, haberin geçersizliğini ortaya koyan ve gözden kaçtığı için, genel yayın yönetmenin dahi özür dilediği geniş bir yazı çıkmıştı. Bu tür haberlerin nasıl yapıldığını siz benden iyi biliyorsunuz. Gazete yönetiminin bile fark edip özür dilediği bu haberin hemen dosyaya girmesi, beceriksizlikle sürdürülmeye çalışılan bir komployu gözler önüne seriyor...''

''...Bazen doğrular aşkına lanetlenmek durumunda kalıyor insan ve hakikat aşkına buna katlanıyor...''

Hakkındaki beraat kararı bozuldu. Yargıtay eliyle. Ömür boyu hapsi isteniyor. 12. Ağır Ceza hukuğa olan güveni gösterecek belkide. Vicdanların sesini duyuracak. Göreceğiz.

Bu konuda vicdanlı ve cesur duruş sergileyen, Selek'i tekrar tekrar yazan Star Yazarı Hidayet Şefkatli Tuksal'a, Ümit Kıvanç'a, Cengiz Çandar'a, Derya Sazak'a Sibel Eraslan'a insanlık adına teşekkür ediyorum. Eklemeyi unuttuklarımdan özür diliyorum.

3 yorum:

  1. Pınar Selek, düşünsel aidiyetinden bağımsız olarak, müesses nizamın ilk kurbanı değildir, resmi ideolojinin formatladığı yargı düzeni "adaleti ve vicdanı" unutmaya devam ettikçe son kurban da olmayacaktır.

    Ama unutmayalım ki, zulüm payidar olmaz, bu ülkede de olmayacaktır.

    Mustafa Selçuk

    YanıtlaSil
  2. Neden fabl türü hikayeler yazmıyorsun? Bence daha başarılı olursun.Yaz bir hikaye çekil kenara, hukukçusundan yöneticisine ve gazetecisine kadar çok ses getirir.
    Medya Müfettişi hikaye yazıyormuş falan fıstık gibi dedikodular, bulunduğun konumdan daha yükseğe fırlatır seni.
    Doğrular aşkına lanetlenmek, gerçekten garip. Kafa bulmak için bu kadar otu nereden buluyorsun, hayret..

    YanıtlaSil
  3. Espiri olsun diye yazmadım yukarıdaki yorumu. Neden yazdım bilemiyorum ama, bazen yazmak okumaktan zor geliyor bana! Okumak zaman istiyor, yazmak ise BİRİKİM istiyor.
    Birikimler yatırımlara dönüştüğü zaman kıymetleniyor. Okumanın düşünmek olduğu, akılsız insanın kıymetsiz olduğu gibi...

    YanıtlaSil