31 Ağustos 2012 Cuma

SINIFLARDA ZİKİR FİKRİ VE ÇARPITMALARDAN SEÇMELER

Sınıflardan zikir sesi yükselecek denilince, tüyleri diken diken olmuştur Zafer Mutlu'nun mesela.
Ama ben bu sefer 'bu birilerinin en doğal hakkı' falan diye girmeyeceğim konuya kamuda türban vs gibi. Ders vermeye kalkmayacağım.

 Çünkü eğer böyle bir durum olsaydı, bunu savunur muyduk kınar mıydık şu anda tartışmanın anlamı dahi yok.

Çünkü böyle bir durum yok. Buna göre bu konuda olsa olsa habercilik dersi verilebilir.

Yılların Cumhuriyeti, duruşuna uygun tepki geliştirmesin demiyoruz ama olmamış ve olmasını öngörmenin oldukça zor olduğu mevzularda çarpıtmalara devam etmesi eminim pekçok Cumhuriyet aşığını yaralamıştır.

 Acaba?

 Yoksa 'böyle bişey yokmuş oh' demek yerine, böyle bişey varmış oh, buradan yürüyelim de tantana çıkarılım diyenler mi çoğunluktadır Cumhuriyet okurları arasında o da ayrı konu. Ama hep söylüyorum ben Cumhuriyet'ten gerçekten kaygılanılacak şeyleri doğru mesnetler ile okumak umudunu taşıyorum. Bir de Cumhuriyet okumadan, ülkenin durumunu anlamak zor diyenlerdendim ısrarla.

Şimdi efendim gelelim Cumhuriyet'in manşetle yaptığı şov ve çarpıtmaya mesnet olan içeriğe. Gerçi içeriği okuyunca mevzunun zorlama bir şekilde bu başlığa bağlandığını anlıyor biraz izanı olan. Anlamak istiyorsa tabi. Ama sadece başlığa bakarak bile ülkemin kaosa gitmesi kaçınılmaz. Çünkü temenniler o yönde oluyor maalesef bazen. Keşke böyle olsa da tantana çıksa diyenlere hazır konulacak bir dal bu manşet.

Efendim malum Kuran dersleri müfredata girdi. (Kuranıkerim diye yazılması öngörülmüş devletçe, dini  bir sakınca yok yanlızca Kuran yazmakta. Cumhuriyet bu kurala riayette titizlik gösteriyor)Bu ders ortaokullarda seçmeli efendim. Evet yanlış değil, seçmeli. Yani istiyorsanız bu dersi çocuğunuz seçebilecek. Kimseye zorla Kuran öğretilmiyor yahu. Allah korusun zaten. Kazara ya zorunlu ders olsa. Çocuklarının beyni yıkanmasın istemek her ailenin hakkı. Ama keşke bütün beyin yıkamalara karşı olsa bu liberal demokrat ailelerimiz. Bütün izmlere karşı olsalar çocuklar için. Neyse çocuk onların, derste seçmeli. Yani sorun yok.

Burada bir başka sorun seçmeli dersler arasında İncil ve Tevrat gibi farklı dinlerin kutsal kitaplarının da seçenek olmaması. Milli eğitim komisyonu bu konuda önerileri gündeme almıştı ama bir sonuca varılmadı. Hikmet Uluğbay'ın bu konuda devlet laik ise o imkanları da sunmalı eleştirisi doğru. Bu konuya dair, seçmeli ders denilse de seçmeyenlere baskı uygulanacak ve pratikte zorunlu hal alacak gerekçesini ise doğru bulmuyorum. İnancın gönül ile olduğunu bilmedikleri için Kuran dersini seçmeyenlere yönelik her türlü eylem girişimi, dinin ruhunu anlamayan sözde dindar magandalardan geliyor demektir. Bunlar bu işlerin zorla olamayacağının ve zorla olsada bunun manen birşey ifade etmeyeceğinin bilincine varamamış yobazlardır. Ancak, müslümanın diyenlerin de Kuran'dan kaçması, kendi vicdanlarında kendilerine karşı dürüst olmaları adına, ancak kendilerine soracakları sorgulamaları beraberinde getirebilir. Bu başkasını ilgilendirmez.


Onun dışında efendim sınıflarda topluca zikir yapılacağına dair de müfredatta birşey mevcut değil. Sadece Kurtan dersi içerisinde Kavramlar öğretilirken Zikir kavramsal olarak öğretilecek. Zikir'i 'tarikata bağlı olanlar için Allah'ın adını ard arda söyleme' olarak tanımlayan ve Cumhuriyet'e konuşan bu dünyanın  ilahiyatçısı Prof. Şahin Filiz neden bu tanımı yapmayı seçiyor? Ya cahil, ya maksatlı ya da sözleri çarpıtılmış.

Çünkü efendim zikiri tanımlarken, ilk ana tanımda tarikatı vs i karıştırarak bir açıklama yapabilmek için bir teori uzmanının çıldırmış olması lazım. Bir kavramı tanımlarken önce ana tanım sonra ikincil kullanımlar ve izahlar yapılır. Zikir Allah'ı anmaktır ve bu adını arka arkaya söylemenin dışında varoluş felsefesi ile Kuranda da tanımlandığı şekli ile de örtüşen bir 'hal'dir aslında. Bitkilerden kuşlara tüm varlıkların zikir yaptığı anlatılır. Bu işi tarikatlar ile hu lar ile ilişkilendirip, okul müfredatına tarikat hu larının geldiğini çıkarmak için çıldırmış olmak lazım. Ee ama ne kadar korkunç gösterilirse, ne kadar ses çıkarma tepki çekme potansiyeli ile çarpıtılırsa bilgi, o kadar makbul. Anlıyorum.

Yani seçmeli olan Kuran dersinde kavram anlatılacak. Zikir nedir, dindeki yeri, felsefesi falan olur olsa olsa o bölümün içeirği. Buradan sınıflardan zikir sesi yükselmesi öngörüsü ile manşet yapmak, bu gazetelerin kısıtlamayı bırakın, kendi etik değerlerine göre dahi hiçbir sınıra sahip olmadığını gösterdi bana.



Bu gazetelere bir de din editörü şart oldu.  Yoksa yandaş ilahiyatçıların maskarası olacaklar. Gönüllü maskaraya ağlanmaz ama olsun.

16 Ağustos 2012 Perşembe

YİNE TEZKAN! BU SEFER SÜPER GİBİ

Son yazımda Milliyet'ten Tezkan'ın kamuda türban yasağı hikayesine yaklaşımını ayıplamıştım. Madem ihtiyaç varmış, özel sektörde neden türban yokmuş vs dediği yazı. Elmalar ile armutlar hikayesi yapmıştı resmen. Tam demagoji.

Bugün de Tezkan'ın köşesine ilgiyle baktım ve gönül rahatlığı içinde derin bir nefes aldım okuduktan sonra. Tezkan 'Okullar ile birlikte kıyamet kopacak' başlığı ile 66 aylıkken okula başlayacakların yaşayacaklarını anlatıyor . Kaos çıkabilir demeye getiriyor.

80 kişilik, hadi bilemedin 60 kişilik sınıfları eleştiriyor.

Eylül'de kıyamet kopacak, iktidar bu acıklı durumu yazan medyaya kızacak diyor. Müneccim olmaya gerek yok ama cesur olmak güzel. Yeterki doğruyu önyargısız söyle. Çarpıtmadan söyle. Sadece, öyle olduğu için ve bu bazı insanların veya herkesin haklarının ihlali olduğu için söyle. Ama bunu eşit yap.

Dedim ya haklı. Muhtemelen öyle olacak. En başta okulların fiziki koşullarının yeterince uyarlanmaması nedeni ile hazırlıksız bir sistem değişikliği geçiş döneminin acısı yaşanacak gibi.

Tezkan'ın öngörülerine sonuna katar katılmamak mümkün değil. Ama orada şöyle bir not düşmüş ki, orasını okuyunca huylu huyundan vazgeçemiyor işte dedim.

Efendim, bir inat uğruna bir nesil heba oluyormuş.

Tezkan 28 Şubat döneminde, Meslek Liseliler yani İmam Hatipliler; okula başlarken bilmedikleri bir uygulama ile yıl ortasında karşı karşıya kalıp hayat boyu mağduriyetini yaşayacakları üniversite hayatlarını etkileyecek öneri uygulandığında neden bu soruyu sor-ma-mış-tı? Onlar başlarına böyle birşey geleceğini bilseler ve en azından bile bile öyle tercih ettiler o okulları denilebilseydi, bir parça rahat ederdi vicdanlar.

Başörtülü kızlar cemaatlerden, iş adamlarından burslar bulup yurtdışına gitme arayışına girmezdi falan. Neyse onda da vardır bir hayır. O dönem yapılan çarpıklık, yani bir şekilde o sistemin dönüşü sağlanmalı, İHL ve meslek liselerinin o dönem kaybolan onurları tamir edilmeliydi. Siyaseten bunu anlamak mümkün. Belirli ölçüde ailelerin talebi de vardı.

Ha laik devlet neden İHL açar derseniz oraları tartışabiliriz. Farklı din mensubu ailelere de; din adamı yetiştirmek istedikleri çocuklarına farklı bir ortaöğretim sağlanabilecek mi veya çocukları başka meslek seçecek de olsa, kendi dinlerini öğrenebilecekleri devlet okulu bulacaklar mı orası tartışılabilir. Buna da kimse itiraz etmez.

Sonuçta o zamanki değişiklik düzenlenmeliydi ama böyle apar topar olmamalıydı. 28 Şubatçıların yaptığı gibi olmasa da , oy kaygısı ile hızlı hareket ederek mağduriyet yaratılmamalıydı. Yani 'biz bunu da düzelttik' demek hükümetin siyasi hakkı, taleplere cevap vermek gerekir. Ama bunu yaparken en iyi şekilde uygulamakta görevi.

AMAN HA SAKIN HA!... PKK GÜNDEM BELİRLEMESİN MİŞ MİŞ...

Tezkan'ın köşesinin bir diğer bölümünde terör ile ilgili ' başkalarının' demagojik söylemlerine yer verdiği satırlara ise kelimesi kelimesine, harfi harfine ka-tı-lı-yo-rum. Terörü konuşmayalım, dik duralım, cenazelere sevgi göstermesin aileler, oturum yapılmasın Meclis'te, PKK gündem belirlememiş olmasın mış mış...

E o zaman müsade etme bunların olmasına, PKK nın gündem belirlemesine müsade etmemek, gerçekleri konuşmayıp milleti ve kendini kandırmakla olmaz, sorunu çözmekle olur. Silahlı mücadele ve teröre teslim olmama martavalları gerçek olsa da ölenler de gerçek. PKK'nın ikna ettiği gençlerin dağa çıkışı durmadan başka sorunların olduğunu görmemek imkansız. Gündem belirletmemek, gündem belirleyecek işlere kalkışamamaları ile olabilir ancak. Ha münferit şehir saldırıları vs den bahsetsek, dünyanın heryerinde oluyor diyebilrsiniz... Ama bunlar hala dağda sa-va-şa-cak 150 adamı çatışmada kayıp veriyorlarsa, Tezkan'ın dediği gibi PKK nın Suriye olayları ile bölge Kürtleri gerçeğinden ayrı değerlendirilemeyeceğini, görmezden gelinemeyeceğini hatırlamak lazım. Ve ''bizim'' 2 şehit verip 150 terörist öldürmüş ''olmamız'' herşey yolunda demek midir emin değilim.

Konuşmayalım, ok, teröre prim vermeyelim ok ama bu kadar da değil.

Ne güzel yazmış Tezkan. Ellerine sağlık.

Olimpiyatlar konusunda attığı çengelde de haklı.

Hep böyle görmek isteriz...

Bakın Türkiye'nin iki kanayan yarasında yaptığı eleştirileri, belki de hükümetin prestijini en çok sarsacak iki konuda yaptığı tespitleri anladığım için mutluyum.

Tezkan bir yazar olarak, oy aldığı kesimin hakkı olan eşitliği teslim etme noktasında, kamuda türbanı serbest bırakmayan hükümeti eleştirseydi, yine muhalif gazetecilik yapmış olurdu. Ama iktidar bunu çözecek diye korkan, muhalefet söylemi ile halkın temel haklarının karşısında durunca okuyucularını incitti. Hükümetin de çok taktığını sanmıyorum o da ayrı. Sadece bir kesimin sesini duymak, halkı ayırarak seslere yer vermek olmaz. Bu yandaş medyanın da candaş medyanın de eşit şekilde sorunu.

Yani derdimiz hükümet eleştirilmesin, insanlara hükümeti sevdirilecek yazılar yazılsın değil.

Bin türlü yolu var içi dolu, halka dokunan , önyargılardan uzak eleştiri yapmanın. Ve bu yolla daha çok can acıtabilir bonus olarak. Ama, amaç bu olursa, başlama noktası bu olursa, olmaz.

Hükümet eleştirilecek diye, insanların temel hakları yok sayılabilecek ve görmezden gelinecek bir yerde görülmesin halk. Bu halk enayi değil. Enayi ise dahi, gönüllü enayi olacağı yeri kendi belirliyor artık. Derdimiz bu. Bilmem anlatabildim mi...

3 Ağustos 2012 Cuma

TEZKAN'IN KAMUDA TÜRBAN SORUSU


Milliyet yazarı Mehmet Tezkan'dan zekice sorular bekleriz genellikle...

'Türban genel tercihse neden iş dünyasında türbanlı kadın yok?'

Ama Tezkan bu sefer cevabını biraz araştırsa bulabileceği bir soruyu sormuş. Hem de bulacağı cevaplara gözlerini kapatarak sormuş. Başörtü düşmanlarına yaraşır şekilde sormuş. Ya tutarsa diyerek sormuş. Mevzu kamuda başörtüsü. İşin yasalara uygunluğunu, Anayasa sürecinde nasıl şekilleneceğini, on yıldır bekleşenleri düşünelim. Teknik yani yasal engellemeler zaten hukukun yoruma açık yerlerinden zorlama çıkarıldığı için çok sorun olmayacaktır çözmek.

Ancak Ak Parti muhalifi yandaş gazetecilerin ve işinden siyasi duruşunu ayırt edemeyen tutkulu siyasetçi gazetecilerimizin korkusu, türbanlıların kamuya girmesi ve eşit haklardan her vatandaş kadar, torpil yapılmadan liyakatları nispetinde yararlanmaları değil sadece. Onlar 10 yılı aşkın zamandır bu konuyu çözemeyen Ak Parti'nin bu konuyu aşarsa büyümesinden korkuyorlar. Tam çözüldü diye umdukları sırada... Bu nedenle de bir kısım(zaten iknici sınıf görmekte mahzur bulmadıkları) vatandaşların hakkının gecikmesi onları hiiç rahatsız etmiyor.

Tezkan diyor ki, neden bu kadar az talep var özel sektörde, neden istihdam edilmiyorlarmış?

Tezkan bu soruyu çalıştığı kuruma, patronlarına seslenerek sorsa ya. Neden merkez medyada on yıllardır çalıştırılmadılar? Talep yok diye bunu mu delil olarak gösteriyorsunuz. Hadi canım oradan. Başvurmaya cesaret bile edemediler. Edipte başvuranların aldıkları cevaplar ise malum. Neden hala Capitol alışveriş merkezinde, Muhafazakar ve başörtülü insanların alışverişe gittiği bir semtteki AVM deki mağazalarda çalışan başörtülüler bile, mağazaya gelmeden başlarını açmak zorunda kalıyor? Hani talep yoktu? BMW neden sponsorluğu iptal ediyor bir TV programından? Sunucunun başörtülü arkadaşı bindi diye. İmaj zedelenmesi.

Nihal Bengisu Karaca neden 10 yıl önce Zaman grubundaydı? Şimdi şimdi kısmen merkez medya organlarında tek tük varlar. Çalıştırılmadılar da ondan... Ve buna gerekçe olarak da dalga geçer gibi 'merkez medya tecrübesi' gösterildi. Yumurta-tavuk tartışmasına kurban edildiler. Bu kadar kolay.

Talep yok evet, mülk sahibinden talep yok. Ama çalışacak adamdan, işgücünden talep çok. Sizler gazeteciliği mülk shaibi patron gazeteciliği olarak gördüğünüz için emekçinin çalışırken yaşadığı sıkıntıyı ve talebi tam da böyle görmezden gelmeyi seçersiniz demekki. Ne üzücü. Böyle olmamasını temenni ederdik.

Aslında sayın Tezkan, başka cevaplar da var. Yıllarca muahafazakar ailelerinin baskısı ile zorluklarla okuyan ama başarılı olan başörtülülere en büyük darbeyi vurarak okullarda başörtü yasaklandığı için iş dünyasında yoklar. Haydi kızlar okula kampanyası düzenlenen bi ülke burası Tezkan. Bilmem biliyor musunuz? Bu nedenle iş dünyasında olamadılar. Çünkü onlar ancak başörtüsü ile ailelerinin muhafazakar zihinlerinde, okumayı ve çalışmayı yerleştirebiliyorlardı belki. İş yapan babanın ticaretini sürdüren ataerkil ağabeylere, erkek kardeşlere kendilerini kabul ettirmekle uğraşıyorlardı. Siz ise şimdi bu zihniyetin başörtülülere yer vermemesini göz önüne koyuyor, topu oraya atıyorsunuz. Dindar, gerici zihniyet başörtülü yerine başı açık tercih etti evet haklısınız. Başörtülüye verdiği şansı ise sonuna kadar sömürdü, başka yere gidemeyeceğini biliyordu o da doğru. Ama laik zihniyette bin beterini yaptı.

Neden iş dünyasında yoklar bi başka cevap. Bir kısmı ise inançlarından dünya malı için vazgeçmeyecek derecede büyük inanıyorlardı. O nedenle iş dünyasında olamadılar. Okumadan da bir iş yapmak istemediler. Kifayetsiz muhteris olmak istemediler belki.

Bunlara rağmen, işverenin seçim hakkını savunmak gayet doğal. Kendi emeği ve yatırımı ile işveren olan kişiye, kimse nasıl insan çalıştıracağını dayatamaz. İsteyen açık, isteyen de kapalı çalıştırır. Kuralları işveren koyar. Yasalar burada özel teşebbüse  kural koymamalı da zaten.

Ama kamuda, halkın parası ile, halkın emeği ile alınan vergilerden beslenen kurumlarda, bir ksım insanları  hak ettikleri pozisyonlara almamak için kurallar koymaya kalkmak son derece adaletsiz. O nedenle türban özel sektörde işverenin tercihi olabilir ama kamuda kesinlikle serbest olmalı. Buna kimsenin hakkı yok. Türbanlı ve KPSS den yüksek puan almış biri yerine A grubu memurluklarda daha düşük puanla bulunanlar nası rahat oturuyor? Hakim savcı ve avukatlar neye güveniyorlar, kendileri ile aynı eğitimi alan arkadaşlarının böyle elenmesine seyirci kalırken.

Türban asıl kamuda serbest olmalı.

Ancak türbanlı olmak avantaja dönüşmeden, liyakata göre seçimler yapılması koşuluyla eşit olmalı. Yasa simgelerin ayrımcılığa veya çıkarcılığa dönüşmesini de engelleyecek şekilde yer almalı. Hoş bunca zaman bu yasayı böyle kullananlara bu hassasiyet çok naif ama olsun. Halkın hakkı herşeyden üstün olmalı. Başkalarının bize yapmasını istemediklerimizi biz başkasına yapmamalıyız. Onlar yapmış olsa dahi.

Tezkan'ın dediğine göre, madem zaten tercih edilmiyormuş, kimse türbanlıya torpil de yapmaz değil mi? Öyle olacak olsa sizin de dediğiniz gibi özel sektörde kapış kapış giderdi bu ablalar, kardeşler değil mi sayın Tezkan? O nedenle rahat olabiliriz değil mi?

Hizmet verenin görüşünün belli olması ve bu nedenle kayırma olasılığı endişesine de katılmıyorum. Bunca zaman başörtülüye, başı açık eleman ile hizmet veren kamuda, başörtülü, hizmet alırken hakkının gasp edileceğini düşünmedi de, şimdi ters durumda neden bu endişe?


TEZKAN'IN YAZISI

Dikkat! Yeni türban dalgası geliyor

Belki daha erken ama şimdiden dikkat çekmekte yarar var..
Anayasa Uzlaşma Komisyonu ‘umutsuz da olsa’ yeniden çalışmaya başladı.. Başlarken de iktidar partisi türban konusunda önemli bir hamle yaptı..
Kamu çalışanlarına türbanı serbest bırakacak düzenleme önerdi..
Kabul edilirse..
Kadın vali, kaymakam, hâkim, savcı, polis, asker, öğretmen vb türban takabilecek..
*
Anlaşılan o ki; yeni anayasa yazılırsa, iktidar partisi yeni anayasayı referanduma götürecek sayıyı bulursa, havuç maddelerden biri belli..
Türban..
Türban sokakta varsa devlette olmasın mı denilecek..
Devlet milletten kopuk olamaz denilecek.. Milletin tercihi devlete taşınmalı denilecek..
Milletin devlete el koyması için basın mührü kampanyası yapılacak..

*
Ama asıl sorun yine konuşulmayacak, sorulsa da cevap verilmeyecek..
Hep sorarım.. Asıl soru şu... .
Türban genel tercihse neden iş dünyasında çok sayıda türbanlı kadın yok? Onca İslami şirket varken, onca mütedeyyin patron varken neden türban takan genel müdür yok? Finans müdürü yok, halkla ilişkiler müdürü yok?

Milliyet