ŞEMDİNLİ VE PKK'NIN NİYETİ
Can Ataklı tartışılan iki konuya dair yerinde analizler yapıyor. Tarafsız ve siyasi olmaktan uzak bu görüşleri paylaşmak istedim. İlk konu PKK'nın son eylemleri ve BDP'nin ileride Türkiye siyaset sahnesindeki konumuna dair öngörüleri toparlıyor. Başbakanın olası adımlarını ve tutumunu yazmış Ataklı. PKK nın, kendilerini, Kürt halkının temsilcisi olarak ifade eden seçilmiş BDP li vekillere yönelik bir provokasyonu tetiklemenin peşinde olduğunu, vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması ve ardından gelecek ceza süreci hayali ile Türkiye'de demokratikleşme taleplerinin seslendirilmesine zemin arandığını aktarıyor. Vekiller PKK lılar ile kucaklaştı diye, sosyal medyada 'ceza gelsin' çığlıkları atanların okuması gereken bir yazı.
İkinci konu ise Enis Berberoğlu'nun haberine yönelik. Dün yani Pazartesi akşamı, Berberoğlu'nun Şemdinli çalışmasını Habertürk'te Cengiz Çandar, Fehmi Koru ve Ruşen Çakır da eleştiriyordu. Ancak hiçbirinden Ataklı'nın yaptığı açıklıkta bir eleştiri duymadım. Uzun bir programdı kaçırdıysam,yaptılar da duymadıysam bağışlasınlar.
Ataklı, Hürriyet'in 'orada bişey olmuyor' derken başabakana payanda olduğunu yazmış. İlk akla gelen bu bakış ile değil de, neden daha çok vatandaş görüşü yok, neden yetkililer ile görüşülmemiş vs şeklinde eleştirdi diğer gazeteciler. Hürriyet'in Türkiye Türklerindir mantığı çerçevesinde bir çalışma yaptığını vurgulamayı tercih ettiler. Direk böyle konuşan olmadı. Ataklı'nın bu konuda bir diğer farkı ise yapılan mizansenin ''yıllarca zihinde kalacak'' şekilde fotoğraflandığı takdirini de sunmuş olması.
Berberoğlu sırf payanda olmak için bu çalışmayı böyle yaptı diyemeyiz. Bunu diyebilmek için, tüm işlerinde her açıdan her fotoğrafı ortaya koyan bir medya gerçeğimiz olması lazım. Öyle bir medyada birtek Hürriyet gördüklerini tek yönlü fotoğraflamayı seçiyor olsaydı rahatça eleştirmek mümkündü. Orada değildik, neyi gördüler de atladılar, iddiamızı ıspat edemeyiz.
Bir diğer konu da Hürriyet nasıl ki Hatay haberinde tek yönlü demeçlerini ilk sayfasına taşıdığı Hataylıların haberini, başbakana payanda olmak değil de tam tersi amaçla vermekle eleştirilmişti, bu konuda da başka bir yönde bir yaklaşım görüyoruz.
O konuda da daha önce yazdığım gibi, Hatay'da da o insanlar ve o konuşmaların fotoğrafı gerçekti, Şemdinli'de de bu fotoğraf gerçek. Dolayısı ile gerçekten uzaklaşılmış bir habercilik yok. Konu nereden bakıldığı ile alakalı. Nasıl ki muhalif Suriyelilere sempati ile bakan Hataylı aransa, o da bulunabilirdi, ama onlar yerine rahatsız olanlar yer aldı haberde, Şemdinli'deki sakin fotoğraflara da öyle bakmak lazım. Aslında saygı duymamalı ama bunun için, bunu eleştirenlerin yayın organlarının da tüm konularda her türlü gerçeği beraberce çeşitlilik içinde araştırıp vermesi gerekemz mi? Bu olamadığı sürece tek yere vurmak neden?
CAN ATAKLI'NIN HER İKİ KONUYA DEĞİNİDİĞİ YAZISI
BDP’liler tutuklanmak, PKK çok şiddetli müdahale istiyor!
Artık aklın ve mantığın bittiği noktadayız. Ya da iktidar çok büyük bir oyunla karşı karşıya. Çünkü bunun başka açıklaması yok.
Son bir ayda yaşadıklarımızı arka arkaya sıraladığımızda ortaya tek bir gerçek çıkıyor: Türkiye’nin sabrının taşması ve öfkeyle tamiri çok güç olabilecek bir önleme başvurması isteniyor.
BDP’liler PKK’lı teröristlerle kucaklaştığında bunun bir bedeli olacağını bilmiyorlar mı?
“Şırnak’tan Cizre’ye olan 400 kilometre PKK’nın kontrolünde, inanmayan gelsin baksın” söyleminin tüm Türkiye’de büyük infial yaratacağı hesaplanmıyor mu?
PKK çok sık aralıklarla 8-10 şehit birden verdirmesinin başına iş açacağını tahmin etmiyor mu? Bir milletvekilinin kaçırılmasının yaratacağı sorun hiç düşünülmüyor mu?
Hepsi biliniyor.
Hepsi hesaplı.
Ama bu, çok pahalı bir hesap olacaktır.
Hem Türkiye için hem de sözde Kürt halkının huzuru ve mutluluğu için savaştığını söyleyen teröristler ve yandaşları için.
Önümüzdeki günlerin olası gelişmelerini tahmin etmek zor değil.
Başbakan çok öfkeli. Çünkü çok sıkıştı.
İçi boş açılımın hiçbir yarar sağlamayacağını ilk günden beri biliyordu.
Amacı Kürt kimliğinin değil “İslam” kimliğinin daha öne çıkmasıydı. Bölge halkını bu politika ile etkilemeye çalıştı. Bir anlamda başarılı da oldu ama milliyetçi Kürtlerin bu oyunu bozabilecek güçleri olduğunu sanıyorum tam olarak hesaplamadı.
Sonuçta milliyetçi Kürtler “son kozlarını” ortaya koymaya, bir tür “intihar komandosu” rolü oynamaya karar verdiler artık.
Başbakan’ın söyleminden anlıyoruz ki, BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlığı yakın bir gelecekte kalkacaktır. Şartlar oluşmuştur. Parti kapatma yerine milletvekili dokunulmazlıkları kaldırılacak ve BDP’li milletvekilleri tıpkı 1994’teki gibi muhtemelen Meclis’te yaka paça yakalanıp tutuklanacaklardır.
Ki sanıyorum zaten BDP’nin istediği de bu.
Ardından PKK protesto eylemlerini artıracak, Şemdinli’de oynanmak istenen oyun bölgenin başka yerlerinde sergilenmek istenecektir.
Çaresiz kalan Tayyip Erdoğan daha da şahinleşecek ve belki olağanüstü hâl ya da sıkıyönetim ilan ederek terörle mücadeleyi en sert düzeye çıkaracaktır.
Tablo ister istemez Suriye’yi andıracağı için milliyetçi Kürtler “uluslararası müdahale” talebinde bulunacaklardır.
Yanlış politikalar Türkiye’yi sonunda bu noktaya getirdi.
...
O fotoğraf
İki gündür medyada ve özellikle sosyal medyada Hürriyet’in Genel Yayın Müdürü Enis Berberoğlu’nun Şemdinli sırtlarında çektirdiği fotoğraf konuşuluyor.
Siyasi olarak çok kötü fotoğraf tabii.
PKK bölgeyi kontrol altında tuttuğunu söylerken ve Başbakan bununla alay ederken, Amiral gemisi niteliğindeki gazetenin Başbakan’a payanda olmak için bu tür bir mizansene alet olması mesleğimiz adına hoş değil.
Ancak “kendinden söz ettirme” açısından dâhice bir mizansen bu. Yıllarca bu fotoğraf zihinlerde kalacaktır, orası da ayrı.
Hepsinin dışına küçük bir eleştirim var. Enis Berberoğlu fotoğraflarda üzerinde “GAP İstanbul” yazan bir tişörtle görünüyor.
GAP bölge halkı için “Güneydoğu Anadolu Projesi” anlamına geliyor ki sanıyorum Berberoğlu bunu düşünmüş.
Ancak tişörtteki GAP dünyanın en ünlü giyim markalarından biri.
Bir genel yayın müdürünün adeta göğsüne reklam almış gibi bu kadar unutulmayacak bir mizansende kalıcı görüntü bırakmasını kendisine yakıştıramadım.
GAP bu reklamı Hürriyet’e 10 sayfa reklam verse yapamazdı.
Can Ataklı
Can Ataklı tartışılan iki konuya dair yerinde analizler yapıyor. Tarafsız ve siyasi olmaktan uzak bu görüşleri paylaşmak istedim. İlk konu PKK'nın son eylemleri ve BDP'nin ileride Türkiye siyaset sahnesindeki konumuna dair öngörüleri toparlıyor. Başbakanın olası adımlarını ve tutumunu yazmış Ataklı. PKK nın, kendilerini, Kürt halkının temsilcisi olarak ifade eden seçilmiş BDP li vekillere yönelik bir provokasyonu tetiklemenin peşinde olduğunu, vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması ve ardından gelecek ceza süreci hayali ile Türkiye'de demokratikleşme taleplerinin seslendirilmesine zemin arandığını aktarıyor. Vekiller PKK lılar ile kucaklaştı diye, sosyal medyada 'ceza gelsin' çığlıkları atanların okuması gereken bir yazı.
İkinci konu ise Enis Berberoğlu'nun haberine yönelik. Dün yani Pazartesi akşamı, Berberoğlu'nun Şemdinli çalışmasını Habertürk'te Cengiz Çandar, Fehmi Koru ve Ruşen Çakır da eleştiriyordu. Ancak hiçbirinden Ataklı'nın yaptığı açıklıkta bir eleştiri duymadım. Uzun bir programdı kaçırdıysam,yaptılar da duymadıysam bağışlasınlar.
Ataklı, Hürriyet'in 'orada bişey olmuyor' derken başabakana payanda olduğunu yazmış. İlk akla gelen bu bakış ile değil de, neden daha çok vatandaş görüşü yok, neden yetkililer ile görüşülmemiş vs şeklinde eleştirdi diğer gazeteciler. Hürriyet'in Türkiye Türklerindir mantığı çerçevesinde bir çalışma yaptığını vurgulamayı tercih ettiler. Direk böyle konuşan olmadı. Ataklı'nın bu konuda bir diğer farkı ise yapılan mizansenin ''yıllarca zihinde kalacak'' şekilde fotoğraflandığı takdirini de sunmuş olması.
Berberoğlu sırf payanda olmak için bu çalışmayı böyle yaptı diyemeyiz. Bunu diyebilmek için, tüm işlerinde her açıdan her fotoğrafı ortaya koyan bir medya gerçeğimiz olması lazım. Öyle bir medyada birtek Hürriyet gördüklerini tek yönlü fotoğraflamayı seçiyor olsaydı rahatça eleştirmek mümkündü. Orada değildik, neyi gördüler de atladılar, iddiamızı ıspat edemeyiz.
Bir diğer konu da Hürriyet nasıl ki Hatay haberinde tek yönlü demeçlerini ilk sayfasına taşıdığı Hataylıların haberini, başbakana payanda olmak değil de tam tersi amaçla vermekle eleştirilmişti, bu konuda da başka bir yönde bir yaklaşım görüyoruz.
O konuda da daha önce yazdığım gibi, Hatay'da da o insanlar ve o konuşmaların fotoğrafı gerçekti, Şemdinli'de de bu fotoğraf gerçek. Dolayısı ile gerçekten uzaklaşılmış bir habercilik yok. Konu nereden bakıldığı ile alakalı. Nasıl ki muhalif Suriyelilere sempati ile bakan Hataylı aransa, o da bulunabilirdi, ama onlar yerine rahatsız olanlar yer aldı haberde, Şemdinli'deki sakin fotoğraflara da öyle bakmak lazım. Aslında saygı duymamalı ama bunun için, bunu eleştirenlerin yayın organlarının da tüm konularda her türlü gerçeği beraberce çeşitlilik içinde araştırıp vermesi gerekemz mi? Bu olamadığı sürece tek yere vurmak neden?
CAN ATAKLI'NIN HER İKİ KONUYA DEĞİNİDİĞİ YAZISI
BDP’liler tutuklanmak, PKK çok şiddetli müdahale istiyor!
Artık aklın ve mantığın bittiği noktadayız. Ya da iktidar çok büyük bir oyunla karşı karşıya. Çünkü bunun başka açıklaması yok.
Son bir ayda yaşadıklarımızı arka arkaya sıraladığımızda ortaya tek bir gerçek çıkıyor: Türkiye’nin sabrının taşması ve öfkeyle tamiri çok güç olabilecek bir önleme başvurması isteniyor.
BDP’liler PKK’lı teröristlerle kucaklaştığında bunun bir bedeli olacağını bilmiyorlar mı?
“Şırnak’tan Cizre’ye olan 400 kilometre PKK’nın kontrolünde, inanmayan gelsin baksın” söyleminin tüm Türkiye’de büyük infial yaratacağı hesaplanmıyor mu?
PKK çok sık aralıklarla 8-10 şehit birden verdirmesinin başına iş açacağını tahmin etmiyor mu? Bir milletvekilinin kaçırılmasının yaratacağı sorun hiç düşünülmüyor mu?
Hepsi biliniyor.
Hepsi hesaplı.
Ama bu, çok pahalı bir hesap olacaktır.
Hem Türkiye için hem de sözde Kürt halkının huzuru ve mutluluğu için savaştığını söyleyen teröristler ve yandaşları için.
Önümüzdeki günlerin olası gelişmelerini tahmin etmek zor değil.
Başbakan çok öfkeli. Çünkü çok sıkıştı.
İçi boş açılımın hiçbir yarar sağlamayacağını ilk günden beri biliyordu.
Amacı Kürt kimliğinin değil “İslam” kimliğinin daha öne çıkmasıydı. Bölge halkını bu politika ile etkilemeye çalıştı. Bir anlamda başarılı da oldu ama milliyetçi Kürtlerin bu oyunu bozabilecek güçleri olduğunu sanıyorum tam olarak hesaplamadı.
Sonuçta milliyetçi Kürtler “son kozlarını” ortaya koymaya, bir tür “intihar komandosu” rolü oynamaya karar verdiler artık.
Başbakan’ın söyleminden anlıyoruz ki, BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlığı yakın bir gelecekte kalkacaktır. Şartlar oluşmuştur. Parti kapatma yerine milletvekili dokunulmazlıkları kaldırılacak ve BDP’li milletvekilleri tıpkı 1994’teki gibi muhtemelen Meclis’te yaka paça yakalanıp tutuklanacaklardır.
Ki sanıyorum zaten BDP’nin istediği de bu.
Ardından PKK protesto eylemlerini artıracak, Şemdinli’de oynanmak istenen oyun bölgenin başka yerlerinde sergilenmek istenecektir.
Çaresiz kalan Tayyip Erdoğan daha da şahinleşecek ve belki olağanüstü hâl ya da sıkıyönetim ilan ederek terörle mücadeleyi en sert düzeye çıkaracaktır.
Tablo ister istemez Suriye’yi andıracağı için milliyetçi Kürtler “uluslararası müdahale” talebinde bulunacaklardır.
Yanlış politikalar Türkiye’yi sonunda bu noktaya getirdi.
...
O fotoğraf
İki gündür medyada ve özellikle sosyal medyada Hürriyet’in Genel Yayın Müdürü Enis Berberoğlu’nun Şemdinli sırtlarında çektirdiği fotoğraf konuşuluyor.
Siyasi olarak çok kötü fotoğraf tabii.
PKK bölgeyi kontrol altında tuttuğunu söylerken ve Başbakan bununla alay ederken, Amiral gemisi niteliğindeki gazetenin Başbakan’a payanda olmak için bu tür bir mizansene alet olması mesleğimiz adına hoş değil.
Ancak “kendinden söz ettirme” açısından dâhice bir mizansen bu. Yıllarca bu fotoğraf zihinlerde kalacaktır, orası da ayrı.
Hepsinin dışına küçük bir eleştirim var. Enis Berberoğlu fotoğraflarda üzerinde “GAP İstanbul” yazan bir tişörtle görünüyor.
GAP bölge halkı için “Güneydoğu Anadolu Projesi” anlamına geliyor ki sanıyorum Berberoğlu bunu düşünmüş.
Ancak tişörtteki GAP dünyanın en ünlü giyim markalarından biri.
Bir genel yayın müdürünün adeta göğsüne reklam almış gibi bu kadar unutulmayacak bir mizansende kalıcı görüntü bırakmasını kendisine yakıştıramadım.
GAP bu reklamı Hürriyet’e 10 sayfa reklam verse yapamazdı.
Can Ataklı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder