25 Şubat 2013 Pazartesi

DİYARBAKIR'DA KİM NEDEN TEDİRGİN

 
Kürt sorunu, terör sorunu, hak ve özgürlükler sorunu, adına ne derseniz deyin, hatta bir devlete, bir ülkeye, bir millete nasıl sahip olunur, nasıl kaybedilir sorunu da diyebiliriz belki...
İşte o soruna dair; Diyarbakır’ın sesi olmasını umduğum bir yazı bu.
Farklı sesleri derlemeye çalıştım. Konuştuğum kadarı ile elbette hepsi...
 
 
Ruken Anadil Günü yürüyüşünden dönmüş, ciğerciye gelmiş; dövizi ile anadiline sahip çıkıyor.
 
…………
Diyarbakır'da farkettim ki bazıyazarların başlattığı; ya Türk sorunu açılımı; burada farklı açılımlara ve yaklaşımlara tekabül edebiliyor.
Sandığınız gibi Kürtlerin tepkisi değil kast ettiğim. Kürtler ile barışı hedeflediğini ve herşeyi göze aldığını söyleyen yeni Türkiye bürokrasisinin de bir tepkisi yok buradan bakınca. Bölgede; asker de açılıma gitmiş polis de.
Ama sanki bir zamanlar buralarda olan, bir şekilde mücadelenin aktörü olup da, tam titri olmayan bazı kişiler şu an mustarip. Bu mustarip olanlar, Korucular falan da değil...
‘Bir Türk sorunu var’ demeye getiriyorlar. Yıllarca burada görev yapıp 'terör' ile mücadele edenlerin arkasından veya üzerinden... ’Biz daha eskiyiz, eski Diyarbakır’lı’ vurguları falan yapılıyor...
En başta, geçmişte, bu sorun var olsun diye, doğsun diye kullanılanlar da olabilir bu kişiler.
Nasıl PKK’nın esrar ve uyuşturucu ticaretinden nemalanan isimleri konuşuluyor ise, vakti zamanında bu mücadelenin Türk tarafının gayri resmi aktörleri de bazı şeylerden yararlanmış. Bu sorunun varlığıüzerinden yararlanmış.
Bu kesimler tedirgin...
Kervanını dizen dizmiş zaten. Bu saatten sonra onlardan bir intikam almaya kalkan olur mu? Bir soru kafalarında...
Ancak PKK açısından kazanımları azalacak olanlar tedirgin mi onu da bilmek lazım. Onu bilmek kolay değil. Basında bugüne kadar ‘bu işlerin kaymağını yiyen’ diye tabir edilen; örgüt içindeki güçler ne kadar hazır 'barışa'...
Ne kadarı dava adamı, ne kadarı hak ve özgürlükler için dağlarda, ne kadarı Abdullah Öcalan'ı dinler, kimse garantisini veremiyor.
Peki, İmralı görüşmeleri ile anlaşma sağlandığında, bazı odaklardan, kontrol edilemeyen bir şiddet olayı patlak verirse ne olur?
 
PKK 'bu biz değiliz' der ve bunun dışında kalan güçler ile mücadeleye sessiz kalır beklentisi hakim konuştuğum barışsever Kürt çevrelerinde. Bu kişiler hak ve özgürük mücadelesi için şiddet yolunu onaylayan ama artık ölümlerin hak ve özgürlük getirmeyeceğini anlamış demokrat tipler. Örgütte demokrasi olmayacağını söylüyor ve bu süreçte Karayılan'ın da Öcalan'ında talimatlarına uyulacağını öngörüyorlar.
ANLAŞMA VE ÇÖZÜMDE YENİ ANAYASAYA BAKIŞ
 
İki Sahipli Kölemiz oyun afişi; Diyarbakır
 
 
Anlaşma demişken, anlaşma için kilit konulardan, Anayasa'da vatandaşlık tanımı ve yerel yönetimlerin güçlenmesi konusunda, Ak Parti'nin komisyona verdiği teklifler doğru bulunuyor. Anadilde Eğitim konusunda adım atılmamasını ise, başkanlık sistemi pazarlığına bağlıyorlar. Burada konuştuğum Kürt çevreleri BDP'nin bu konuda adım atmasını, başkanlık sistemine destek vererek referandum sayısına katkı vermesini bekliyor. Ama anadilde eğitim hakkını almak için değil sadece...
BAŞKANLIK SİSTEMİ VE İMRALI SÜRECİ
Tam tersi aslında neredeyse şartlardan biri haline getirmek istedikleri yargı bağımsızlığı için. Nasıl mı?
Şaşkınlık verici biliyorum...
Özellikle Habur olayları ve KCK davalarında yargıyı suçluyorlar. Yargı erkinin; hukukun üstünlüğüne ve hukuk devletine tam inanan kişilerden oluşmadığını düşünüyorlar.
Başbakan'ın çözüm istediğine daha çok inanmak istiyorlar.
Yargı anlayışının bugünkü halinden temizlenmesinin zor olduğunu da düşündüklerinden, Başkanlık sitemini aslında sorunun çözümünde de etkili olabilecek bir yol olarak görüyorlar.
Kürt sorununu çözerek büyüyeceği varsayılan bir Erdoğan Başkanlığında, Erdoğan'ın, yargı eliyle oluşabilecek istenmeyen durumları durdurabileceğini düşünenler var. Ama tam inançları yok. Ya samimi değilse diyorlar...
Bunun dışında, buradaki Türklerin ve az da olsa bazı Kürtlerin, resmi güç dışındaki bazı güçlerce demokrasi dışı zorlamalardan da şikayetçi olduğunu gördüm. Oy verirken paravan olmaması, kepenk kapattırma konularında şikayetler var. Ama az...
Sinop'u provokasyon olarak gören Kürtler var. Yani giden BDP lileri suçlayan... Herkes kendi kamuoyunu ikna etsin diyorlar. Daha biz ikna olmadık, Türkleri Erdoğan ikna etsin, CHP ikna etsin diyenler var.
İSLAMCI KÜRTLER
Beşir Atalay'ın son Diyarbakır ziyareti dindar müslüman Kürt çevrelerince önemsenmiş. Ancak katılımcılar ve çağırılanlar konusunda sorgulanmış da... ‘BDP neden Sinop'a gitti, önce bizi ikna etsin’ diyen Kürtlere rastladığım gibi, tam tersi, ‘Atalay toplantıya neden sadece bazı STK'ları çağırdı, bize de anlatsın’ diyen Kürtler de var.
Bölgedeki muhafazakar müslüman dindar kürtlerin bir kısmı Ak Parti'ye gönülden bağlı. Ancak ciddi şekilde dindar olup da, bugüne kadar hak ve özgürlükler nedeni ile BDP’ye ve örgüte sempati ile bakan müslüman dindar kürtler de mevcut. Onların bazılarının kafasında 'satışa gelir miyiz' sorusu var.
Oy işine ve siyasete inancı kalmamış ve bunun vebalini alamam diyen ve sandığa gitmeyenler de var.
CEMAAT VE BÖLGE
Cemaatin bürokraside ve yargıda kısmen egemen olduğuna dair bir inanış ile karşılaştım. Dini bir cemaat olmasından çok; çeşitli bağlantılara haiz olabileceği ve bunun barış sürecine etkisinden kuşku duyanlar yok değil. Ancak Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Toplumsal Uzlaşı ve Medya başlıklı bir çalıştay düzenlemesi, bölge siyaseti ile ilgilenen Kürtler tarafından önemsendi ve umut da getirdi.
Sade vatandaşlara dair gözlemlerimi de ikinci bir yazı ile anlatacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder